Prof. Dr. Nuri Azbar Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Biyomühendislik Bölümü
PRONGEN. TECH Biyoteknoloji Araştırma ve Geliştirme San. Tic. A.Ş., Ege Üniversitesi Kampüsü Teknopark

 

AB Yeşil Mutabakatı ve Gelişim Süreci

AB Yeşil Mutabakatı, Sanayi Devrimi ile beraber tırmanmaya başlayan ve yaklaşık 40 yıldır da bağıra bağıra geliyorum diyen küresel çapta yaşamakta olduğumuz iklim değişikliği sinyallerinin artık bıçağın kemiğe dayandığı noktada krize dönüşmesi ile ortaya çıkan bir sonuçtur. Ülke başkanları nezdinde yapılan zirveler, Kyoto protokolleri ve COP toplantıları maalesef yeterli miktarda somut adımların atılmasını sağlamadı. Avrupa Birliği, bu noktada AB kıtasını net sıfır karbonlu bir kıta yapma hedefi ile yola çıkarak bu süreci hızlandırmak istedi. AB kendi başına %100 başarılı olsa bile, küresel etkisinin % 5-7 mertebesinde kalacağını bildiği için “Sınırda Karbon Vergilendirme Mekanizması (SKDM)” ile küresel ölçekte bir çarpan etkisi yaratmayı hedefledi.

Sanayi Devrimi ile fosil yakıtların astronomik miktarlarda kullanımına bağlı olarak yıllık 40 milyar tonu aşan karbon salımları nedeniyle atmosferimizdeki karbondioksit konsantrasyonlarında önemli miktarda artış gerçekleşmiştir. Temmuz 2024 tarihi itibari ile atmosferimizde 424.25 ppm karbondioksit bulunmaktadır. Bilim insanlarının geri dönüşü olmayan nokta olarak tanımladıkları değer ise 450 ppm’dir (ICCP:International Climate Change Panel raporları). İklim krizinin en temel etkenlerinden olan sera gazları arasında, karbondioksit diğer gazlara göre etki faktörü en düşük olmasına rağmen milyarlarca ton salımıyla, tonajlı üretiminden dolayı küresel ısınmaya neden olan en önemli molekül olarak karşımıza çıkmaktadır. Her sene 3 ppm olarak artan CO2 emisyonlarının önüne geçilmemesi halinde bilim insanlarının uyardığı kritik eşik noktası olan 450 ppm eşik değerine ortalama 9 yıl kaldığı görülmektedir.

Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı, 1994 yılında Birleşmiş Milletler İklim Konvansiyonu ile başlayan, 2005 yılında Kyoto Protokolü ile ivme kazanan ve 2015’te Paris Anlaşması ile iklim değişikliğinin artık bir krize dönüştüğü gerçeğinin tüm ülkeler tarafından kabul edildiği bir sürecin devamı olarak ortaya çıkmıştır. İklim değişikliğiyle mücadelede küresel çapta bir öncü olmayı planlayan Avrupa Birliği (AB), 11 Aralık 2019 tarihinde Avrupa Yeşil Mutabakatını yayınlayarak ikli min ve çevrenin korunmasını odak alan yeni bir büyüme modeline geçmiştir. Paris Antlaşması’ndan sonra AB Yeşil Mutabakatı, 170 ülke ile birlikte Türkiye tarafından da 2020 yılında imzalanmıştır. AB Yeşil Mutabakatı, 2030 yılına kadar (Fit for 55) karbon salımlarını 1990’lı yıllardaki seviyelerin %55’ine indirmeyi ve 2050 yılında ise “Net Sıfır Karbonlu Kıta” olmayı hedeflemiştir. (bkz. Şekil 1).

Şekil 1. AB Yeşil Mutabakatı gelişim süreci

Yeşil Mutabakat, AB’nin 2030 yılına kadar karbon salımlarını %55 oranında azaltmayı ve sonrasında 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonlarını sıfırlamayı hedefleyen, ayrıca ekonomik büyümenin kaynak kullanımına bağlılığını sonlandırmayı amaçlayan yeni bir büyüme stratejisidir. AB, bu noktada kendi kıtası için inisiyatif alıp sorumluluklarını yerine getirme kararı alırken, aynı zamanda ticari ilişkide olduğu ülkeleri de “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)” adı altında bu sürece dahil etme çabasını da gösteriyor. SKDM, Avrupa Birliği sınırları içinde ticari malların üretimi sırasında oluşan karbon maliyetlerine eşdeğer maliyetlerin, AB ülkelerine ithal edilen mallara da uygulanmasını öngören düzenleyici bir sistemdir. Bu bağlamda, Yeşil Mutabakatın sadece çevre değil ekonomik bir başlığı olduğu da net bir şekilde görülüyor. SKDM ile AB, kendi kıtasında oluşan karbon sızıntısını ve buna bağlı ekonomik rekabette yaşadığı dezavantajlarını da gidermeyi amaçlamaktadır. AB Yeşil Mutabakatı, küresel ısınma değerini 1.5oC altında tutmayı hedeflemektedir. Ancak, AB Yeşil Mutabakatı, Avrupa Kıtasınca %100 başarı ile uygulansa dahi küresel ölçekte etkisi %10’nun altında kalacaktır. Zira; küresel ölçekte karbon salımında aslan payına sahip ülkelerin de (Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya, Endonezya vb.) mutlaka aynı hassasiyet ve sorumlulukla hareket etmesi mecburiyeti vardır (bkz. Şekil 2). Dolayısıyla, asıl karbon salımı yapan devasa ülkelerinde bu sürece dahil olmaları kaçınılmazdır.

Acil önlemlerin hayata geçirilmemesi halinde hali hazırda, 1.1oC zaten ısınmış olan yer küremizin çok kısa bir zamanda 6oC’ye kadar daha ısınabileceği ve şu an bile negatif etkilerini hissettiğimiz iklim anomalilerinin (hortumlar, seller, kuraklıklar, ani yağışlar, salgın hastalıklar, tarımsal zararlılarda aşırı artış, vb.) eksponansiyel olarak artmaya devam edeceği tartışma götürmeyen bir sonuç olarak görülmektedir.

Şekil 2. Dünya genelinde en çok karbon salımı yapan ülkeler ve Türkiye

AB Yeşil Mutabakatı’nın karbon salımını 2050’ye kadar “Net Sıfır” seviyesine getirebilmesi için problemin asıl kaynağı olan karbon bazlı fosil yakıtların (kömür, doğal gaz, benzin, dizel v.b) kullanımını sıfırlayan devrim niteliğinde bir enerji dönüşümü yapmak şarttır. Ulaştırma sektörü, karbon salımlarında önemli bir yere sahip olan karbon dioksit kaynağı olarak bu devrimsel dönüşümün bir parçası olmalıdır. Bu bağlamda, tedarik zincirindeki ulaştırma süreçleri ve taşımacılıkta yakın zamanda köklü dönüşümlerin görülmesi beklenmektedir.

Yeşil Mutabakat Sadece Karbon Salımlarıyla mı İlgilidir?

Yeşil Mutabakat’ta, küresel iklim krizi bileşeni ile her ne kadar karbon salımları ön plana çıkıyor gibi gözükse de, mutabakatın diğer tüm çevre bileşenlerinde de bir uzlaşma arayışı içinde olduğu açıktır. Mutabakatı en iyi tanımlayan 3 adet terim; Dekarbonizasyon, karbonsuzlaştırma, yani fosil bazlı karbon kaynaklarından ari bir enerji sistemine geçiş. Dematerilizasyon, yani maddesizleştirme ile daha az hammadde ile mevcut üretimlerin devamı, kaynaktan bağımsız büyüme. Detoksifikasyon, zehirsizleştirme, üretim süreçlerinde özellikle tarımda zehirli bileşenlerin kullanımına son verilmesi. Bu 3 temel saç ayağının yanında Şekil 3’de de görüldüğü üzere, döngüsel ekonomi ile geri kazanım ve geri kullanımın artırılması ve de endüstriyel simbiyozun hayat geçirilmesi ile atığın değere dönüştürülmesi, kaynak verimliliği, enerji verimliliği, biyoçeşitliliğin korunması, yeşil binalara geçiş gibi ana başlıklarda hayatımızda daha etkin bir şekilde yer alacaktır.

Şekil 3. AB Yeşil Mutabakatı bileşenleri

Aslında, tüm bu bileşenler ile Endüstri 1.0, 2.0, 3.0, 4.0, 5.0’ın toplumsal yansımalarını özellikle toplum 4.0 ve toplum 5.0’da görebiliyoruz. Toplum 4.0 üzerine inşa edilen ve insanoğlunun tarihsel süreçte 5. dönemi olan “Süper Akıllı Toplum” olarak tanımlanan toplum 5.0 siber alan ve fiziksel alanın (gerçek dünya) tam anlamıyla entegre olduğu bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, toplumsal yaşam kalitesi ve refah düzeyini artırmayı ve insan merkezli bir toplum yaratmayı hedeflemektedir. “Süper Akıllı Toplum” modelinde, dijitalleşme ve yapay zekanın etkisinin her yönüyle insanların makine ve robotlarla ilişkisinin en verimli şekilde hayata geçirildiği “İnsan, Sürdürülebilirlik Ve Dirençlilik” odaklı bir toplum modeli önerilmektedir.

Çimento Sektörü AB Yeşil Mutabakatının Neresinde? Ve AB Yeşil Mutabakatına Uyum Sürecinde Yapılması Gerekenler

Çimento sektörü, karbon kaçağının mercek altına alınan demir, çelik, alüminyum, elektrik, gübre ve hidrojen dahil olmak üzere öncelikli ilk 6 sektör içinde bulunmaktadır. Çimento üretiminde hammaddenin ocaklardan temininden, tedarik zincirindeki ulaşımlar dahil olmak üzere üretim süreci, paketleme ve ambalajlamadan atık bertarafına kadar, yani beşikten mezara her aşamada çimento sektörü sürecin için de yer almaktadır. Çimento ürünlerinin sadece fonksiyonel ve teknik yeterlilikleri değil, aynı zamanda çevreyle uyumluluk kriterleri de müşteri açısından sorgulanır hale gelmiştir. AB Yeşil Mutabakatı ile birlikte bu unsurlar daha fazla mercek altına alınacaktır. Bununla birlikte, AB Yeşil Mutabakatı kapsamında “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)” sürecinde Türk çimento ürünleri vergiye tabi olacaktır. Ekim 2023 itibari le başlayan üçer aylık dönemlerdeki gözlem süreci 01 Ocak 2026 tarihinde sona erecek ve 31 Mayıs itibari ile vergi tahsilatları başlayacaktır.

Bu bağlamda vergilerden doğacak zararların uluslararası ticarette ve rekabette çimento sektörüne zarar vermemesi için;

– Öncelikle, AB Yeşil Mutabakatının omurgasında yer alan ve SKDM ile 2026 yılı itibari ile çimento sektörünü de etkileyecek olan karbon vergilendirmesi için önlemlerimizi şimdiden almak amacıyla yol haritasını ve planlarımız hızlıca tamamlamamız gerekmektedir.

– ”Ölçemediğinizi Yönetemezsiniz“ mantığıyla, çimento sektöründeki firmaların henüz yapmadıysa öncelikle “Kurumsal Karbon Ayak İzi Raporlamalarını” ve hemen ardından “Ürün Karbon Ayak İzi Raporlarını” hiç vakit kaybetmeden hazırlamaları gerekmektedir.

– “Dekarbonizasyon” aksiyonlarına hız verilmesi ve karbon yakalama- depolama (CCS-Carbon Capture Storage) ve karbon yakalama kullanma (CCU-Carbon Capture Utilisation) teknolojilerinin hızla sektörde hayata geçirilmesi gerekmektedir.

– Çimento üretiminde en yüksek karbon emisyon kaynağı olan klinker üretimindeki emisyonları azaltacak alternatif çözümler hızla hayata geçirilmelidir.

– Dekarbonizasyon aksiyonlarında biyojenik yakıtlar ve yenilebilir enerji kaynaklarının kullanımı yanında “Yeşil Hidrojen” seçeneklerinin önemli oranda dikkate alınması isabetli bir karar olacaktır.

– Risk olarak görülen CO2 molekülü, aslında birçok petrokimya ürününün hammaddesidir. PTX (Power to X) yaklaşımları ile karbon yakalama ve yeşil hidrojen kullanımına dayalı alternatif yakıtların kullanımı ile sadece üretimde değil, tedarik zincirindeki karbon emisyonlarının azaltımına da dikkat edilmelidir.

Sonuç olarak, AB Yeşil Mutabakatı’nın öngördüğü yol haritası sadece küresel karbon ayak izimizi azaltmaya yönelik olmayıp, aynı zamanda uyum sağlayamayanlar için önemli oranda ticari risk de oluşturmaktadır. Çin’den sonra en fazla etkilenme riski taşıyan Türk Çimento sektörünün doğru adımları atması halinde bu riskleri veya krizi fırsata dönüştürmesi de mümkündür.

Paylaş

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Yorum Yap

© 2022 CemenTürk Dergisi - Tüm Hakları Saklıdır.

HAKKIMIZDA

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Exit mobile version