Halil İbrahim Kırşan
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Madencilik Meclisi Başkanı
Çiftay Holding İcra Kurulu Başkanı

 

Madencilik ve çimento sektörleri, doğal kaynakların verimli kullanımı ve sürdürülebilir üretim hedefleri açısından birbirini tamamlayan alanlar olarak biliniyor. Bu iki sektörün yakın iş birliği hem maliyet etkinliğini artırmak hem de düşük karbon ekonomisine geçiş hedeflerini desteklemek açısından kritik önem taşıyor. Çimento üretiminin ham madde ocaklarından başlayıp fırın ve beton sahasına kadar uzanan süreçleri, maden üretimiyle entegre edildiğinde yalnızca verimlilik ve kalite kazanımları sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda inovasyon ve yeşil dönüşüm projelerinde de yeni fırsatlar yaratıyor.

 

Madencilik ve çimento sektörleri, doğal kaynakların verimli kullanımı açısından benzer temellere dayanıyor. Sizce bu iki sektörün aynı çatı altında daha güçlü bir iş birliği kurması için hangi stratejik adımlar atılmalı?

Madencilik ve çimento sektörleri hem ham madde temini hem de sürdürülebilirlik baskıları nedeniyle birbirine çok yakın iki alandır. Ülkemiz özelinde de bu iki sektörün birlikte hareket etmesi hem maliyetleri düşürür hem de yeşil dönüşüm hedeflerine büyük katkı sağlar. Bu iki sektör zaten fiilen tek bir değer zinciri olarak düşünüldüğünde, çimento ham madde ocaklarından başlayan süreç, fırında klinkerle, sahada betonla bitmektedir. Bunu kurumsal ve stratejik olarak da tek bir ekosistem gibi yönetmek gerekir. Burada kritik adımlar şöyle sıralanabilir:

• Delme, patlatma, kazı, stoklama ve harmanlama çimento proses kontrol (bant üstü analiz cihazları, online XRF, vb.) yöntemiyle entegre tedarik zinciri modelleri geliştirilmelidir.

• Maden-çimento ortak tedarik planlaması ile gerekli ham maddeler olan kalker, kil, tras, puzolanik malzemeler ve cüruf, uçucu kül gibi endüstriyel yan ürünlerin arz-talep projeksiyonları ortak çalışma sonucu belirlenmelidir.

• Ocak mühendisleri ile proses mühendisleri her yıl ortak planlama yaparak ham madde rezerv planı ve fırın talebi ihtiyacına göre sadece üretim miktarı üzerinden değil kalite üzerinden de uzun vadeli planları birlikte yapmalıdır.

• Ham madde ocakları ile fabrika arasında taşıyıcı sistemleri (konveyör, kapalı bant, vb.) gibi yatırımların birlikte değerlendirilmesi kısa vadede büyük avantajlar sağlamaktadır.

• Aynı bölgede birden fazla çimento fabrikası/maden sahası varsa ortak kırma-eleme, ortak demiryolu yükleme, ortak liman altyapısı ciddi sermaye harcamaları ve işletme giderleri avantajı sağlar.

• Madencilik sektörü ile çimento sektörü, çimento üretiminde kullanılabilecek farklı özellikteki ham maddelerin kullanımı ve yeşil dönüşüm programları (düşük karbonlu çimento üretimi, karbon yakalama, atık ve yan ürünlerin geri dönüşümü) konularında ortak Ar-Ge araştırma merkezleri kurabilir.

• Aynı havzada çalışan maden ve çimento şirketleri, çevresel izinler, rehabilitasyon planları ve toplumsal iletişimi parça parça değil ortak master plan üzerinden yürütebilirler.

Madencilik ve çimento sektörleri hem ham madde temini hem de sürdürülebilirlik baskıları nedeniyle birbirine çok yakın iki alandır. Ülkemiz özelinde de bu iki sektörün birlikte hareket etmesi hem maliyetleri düşürür hem de yeşil dönüşüm hedeflerine büyük katkı sağlar.

Çimento sektörünün gelişimi ve verimliliği açısından madencilik sektörüyle olan yakın ilişki sizce sektörler arası iş birliği ve inovasyon fırsatlarını nasıl şekillendiriyor?

Çimento sektörünün gelişimi, aslında madencilik sektörünün kapasitesi, verimliliği ve inovasyon düzeyiyle doğrudan bağlantılıdır. Çimento, doğası gereği maden ürünlerine (kalker, kil, tras, puzolanlar, boksit, demir cevheri vb.) dayanır ve bu bağımlılık iki sektör arasında doğal bir “stratejik yakınlık” yaratır. Bu ilişki doğru yönetildiğinde hem çimento sektörünün verimliliğini artırır hem de iki sektör için yeni inovasyon alanları açar.

Çimentocu ile madencinin ilişkisi ne kadar sıkı ise inovasyon o kadar faydalı ve hızlı olmakta; yoksa kâğıt üzerinde kalmaktadır. Aşağıda, kalite geri bildirim döngüsü, maden-fırın optimizasyonu ve yeni ürün süreçlerinin önünün açılmasıyla ilgili tespit ve öneriler verilmiştir:

• Jeolojik veriler, sondaj, üç boyutlu blok modeller, online XRF, proses verisi bir araya gelince “jeolojiden klinkere” kadar tüm zinciri kapsayan yapay zekâ modelleri kurulabilmektedir. Bu sayede rezerv planı sadece ton ve tenörle değil enerji ve CO₂ etkisi ile optimize edilebilmektedir.

• Eğer veriler düzenli paylaşılabilirse, maden tarafı hangi basamak, hangi patlatma düzeni, hangi karışımın fırına ne yaptığını anında görülebilmekte ve buna göre patlatma, selektif kazı ve harmanlama stratejisi optimize edilebilmektedir.

• Madencilik tarafı, sadece kalker değil; puzolanik tüfler, kil, laterit, demir cevheri yan ürünleri, boksit kalıntısı vs. kaynaklarını da portföye katabilirse, çimento tarafında klinker faktörünü düşüren yeni bağlayıcılar ve karışımlar geliştirilebilmektedir. Yani iki sektör birlikte çalışabilirse, düşük karbonlu, yerel ham maddeli yeni ürün gamı o kadar hızlı geliştirilebilir.

• Madencilik sektöründe oluşan devasa atık hacimleri, çimento üretimi için büyük fırsatlar oluşturabilmektedir. Cevher zenginleştirme atıkları, seramik/mermer atıkları ve termik santral uçucu külleri çimento sektörü için değerli puzolanlara dönüşebilir. Böylece iki sektör ulusal düzeyde döngüsel bir malzeme ekonomisi yaratma potansiyeline sahip olabilir.

• Madencilik operasyonları ile çimento üretimleri enerji yoğun süreçleri içermektedir. Bu alanda geliştirilecek enerji verimliliğini ön plana alan alternatif yakıt teknolojileri (yenilenebilir enerji yatırımları, kırma/eleme teknolojilerinin çimento prosesine entegre edilmesi, atık ısı geri kazanımı) sistemlerinin devreye sokulması hem enerji maliyetlerini düşürür hem de karbon salınımını azaltmada rol oynayabilir.

• Bu alanda yapılacak inovasyon uygulamaları ile madencilik ve çimento iki ayrı sektör değil, birbirini bütünleyen tek bir değer zinciri haline getirilebilir. Bu yakın ilişki sayesinde daha düşük maliyet, daha öngörülebilir kalite, daha düşük karbon ayak izi, daha güçlü yerli üretim kapasitesi ve daha yüksek teknoloji yatırımı mümkün hale gelebilir.

Çimento üretiminde kullanılan ham madde zincirinin madencilik faaliyetleriyle olan bağı oldukça güçlü. Sizce madencilikteki teknolojik dönüşüm, çimento sektörünün sürdürülebilirlik hedeflerini nasıl etkileyebilir?

Madencilik ve çimento arasındaki bağ doğrudan, stratejik ve belirleyicidir. Çünkü çimento sektörünün sürdürülebilirlik performansı, büyük ölçüde ham madde tedarik zincirinin nasıl yönetildiğine bağlıdır. Maden üretimindeki teknoloji, doğrudan çimentonun CO₂ oranına, enerji ve ham madde verimliliğine yansımaktadır. Selektif madencilik ve jeoloji–kalite entegrasyonu sağlanabilirse:

• Yüksek çözünürlüklü sondaj, üç boyutlu jeolojik modelleme, drone lazer hassasiyetiyle tarama (LIDAR)/fotogrametri, inline XRF, sensör bazlı cevher ayırma (ore sorting) ile ocaktan çıkan malzeme hem daha homojen hem de istenen kimyasal özelliklere daha yakın sonuçlar alınabilmektedir. Bu da fırınlarda daha az düzeltme ihtiyacı, daha düşük enerji tüketimi ve daha düzgün klinker kalitesi demektir.

Düşük karbonlu madencilik operasyonları içinse, elektrikli/hibrit kamyonlar, bant konveyör kullanımı, yenilenebilir enerji ile çalışan kırma-eleme, atıl ısı geri kazanımı (WHR) gibi uygulamalar, ton başına karbondioksiti aşağı çekmekte ve çimentonun toplam karbon ayak izini azaltmaya yardımcı olmaktadır.

Alternatif ham madde ve atık akışlarının entegrasyonu için de madencilik yan ürünleri (düşük tenörlü zonlar, cevher üzerindeki üst örtü tabakası içinde kil/şist, kömür santrallerinden elde edilen uçucu küller vb.) karakterize edilip düşük klinkerli bağlayıcı girdisi hâline getirilebilir. Bu hem atık miktarını düşürür hem de çimento tarafında klinker oranını ve dolayısıyla sürece bağlı karbondioksiti aşağı çekmeye yardımcı olur.

Madencilerin mühendislik verilerini değerlendirmelerine ve daha iyi izleme veya veri işleme gerektiren alanları keşfetmelerine olanak tanıyan dijital ikizler sayesinde şirketler, çalışmalarını en fazla ihtiyaç ve etki yaratan alanlara yönlendirebilirler. Bu yaşam döngüsü analizleri (LCA), çimento tesisinin 2050/2053 net-sıfır senaryoları ile entegre edilirse, hangi rezerv bloğunun ne zaman işletileceği bile CO₂ bütçesine göre seçilebilir.

Modern, dijital, düşük karbonlu ve çevreyle uyumlu madencilik yapılırsa daha düşük karbonlu çimento üretimi mümkün olabilmektedir. Özetle, teknolojik dönüşüm madeni sadece “ucuz” değil, çimento için stratejik ve düşük karbonlu ham madde kaynağı hâline getirmektedir.

Kaynak yönetimi ve rezerv raporlaması çerçevesinde, çimento ham madde sahalarının daha şeffaf ve sürdürülebilir yönetimi için neler yapılmalı?

Çimento sektöründe ham madde sahalarının sürdürülebilir ve şeffaf yönetimi, artık sadece bir “maden işletmeciliği” konusu değildir. Kurumsal sürdürülebilirlik, ESG uyumu, verimlilik, yatırımcı güveni ve uluslararası rekabet açısından stratejik bir gerekliliktir. Burada iki önemli nokta bulunmaktadır. İlki raporlamayı kurumsallaştırmak, ikincisi de verileri açıp hesap verilebilir ve olabildiğince şeffaf bir yapıya geçmek gerekmektedir.

Çoğu çimento ocağı hâlen “işletme ruhsatı + iç net bugünkü değer” düzeyinde yönetilmekte; uluslararası standartlarda (CRIRSCO Şablonuna Uygun Kodlar: JORC-PERC-SAMREK-UMREK) Mineral Kaynak/ Rezerv raporlaması yapılmamaktadır. Oysa çimento ham maddesi (kalker, kil, tras gibi endüstriyel ham maddeler) sahaların sürdürülebilir yönetimi için;

• Teknik Şeffaflık: Uluslararası standartlara uygun rezerv raporlaması,

• Sürdürülebilirlik: ESG kriterlerinin rezerv sürecine entegre edilmesi,

• Dijitalleşme: Veri tabanlı kaynak yönetimi ve izlenebilirlik modeli.

Bu üç eksen sağlandığında hem çimento sektörünün karbon ayak izi azalır hem de tedarik zinciri çok daha güvenilir ve rekabetçi hale gelir.

Her çimento ham madde sahasının üç boyutlu blok modeli, üretim planı, atık yönetimi, rehabilitasyon etapları ve yaşam döngüsü planı tek bir sayısal modelde tutulmalı ve bu model, yılda en az bir kez güncellenip hem şirkete hem de denetim otoritelerine raporlanmalıdır. Veri paylaşımı ve paydaş katılımı açısından, rezerv ömrü, işletme hızı, rehabilitasyon planı gibi temel göstergeler şeffaf şekilde kamuya açılırsa “kaynak talanı” algısı azalır. Biyoçeşitlilik izleme, yer altı suyu modelleri, toz-gürültü haritaları gibi çevresel veriler de bu çerçeveye dâhil edilmelidir. Rezerv ömrünü uzatan, dekapajı optimize eden ve rehabilitasyonu zamanında yapan projeler ödüllendirilmeli, sadece yıllık tonaj başarıları değil, rezerv kalitesi ve çevresel performans da ölçülebilir (KPI) olmalıdır.

Madencilik sektöründe oluşan devasa atık hacimleri, çimento üretimi için büyük fırsatlar oluşturabilmektedir. Cevher zenginleştirme atıkları, seramik/ mermer atıkları ve termik santral uçucu külleri çimento sektörü için değerli puzolanlara dönüşebilir.

Günümüzde enerji verimliliği ve karbon azaltımı hem madencilik hem çimento sektörünün gündeminde. Sizce düşük karbon ekonomisine geçişte bu iki sektörün ortak rolü ne olmalı?

Madencilik ve çimento sektörleri, düşük karbon ekonomisine geçişte birbirini tamamlayan iki stratejik sektördür. Biri ham maddenin kaynağını oluşturur, diğeri bu ham maddeden yüksek enerji yoğunluklu bir ürün üretir. Bu nedenle madencilikteki teknolojik dönüşüm, çimento sektörünün çevresel karbon ayak izini ve rekabet gücünü doğrudan etkiler.

Küresel ölçekte çimento sektörü CO₂ emisyonlarının yaklaşık %7–8’inden sorumlu olup net-sıfır senaryolarının en kritik oyuncularından biri konumundadır. JRC Yayınları+1, Küresel Çimento ve Beton Birliği (GCCA) ve benzeri inisiyatifler, 2030’a kadar çimento ürün başına CO₂ yoğunluğunu ek %25 düşürme ve 2050’ye kadar tam dekarbonizasyon hedefi koymuş durumdadır. Bu bağlamda Türkiye de 2053 için net-sıfır hedefi ve Paris Anlaşması kapsamında tüm taraf ülkelerin hazırlamakla yükümlü olduğu temel iklim eylem belgesi olan güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı (NDCs) ile bu dönüşümün içindedir. Bu bağlamda ortak roller şöyle çerçevelenebilir:

• Madencilik: Uygun puzolanik materyaller, killer, traslar, yan ürünler için kaynak bulma, karakterizasyon ve sürdürülebilir işletme.

• Çimento: Bu malzemeleri kabul eden, performansı yüksek, düşük klinkerli bağlayıcılar geliştirmek (kireçtaşı kalsine kil çimentosu, yüksek traslı çimentolar vb.).

• Maden sahalarının rehabilitasyon sonrası güneş/rüzgâr sahasına dönüşmesi, çimento tesislerinin bu yenilenebilir kaynağı kullanması.

• Atık lastik, RDF, biyokütle gibi alternatif yakıtların lojistiği ve hazırlanmasında maden–çimento tarafı ortak altyapı kullanabilmesi.

• Bazaltik/bazik kayaçlar ve maden atıkları mineral karbonizasyon için ciddi potansiyel alanlardır.

• Çimento tesisinden yakalanan CO₂, uygun maden atıklarında bağlanarak stabil karbonat minerallerine dönüştürülebilir; bu da hem atığı azaltır hem karbon depolama sağlar.

• Beton atıklarının geri dönüşümü ile düşük karbon ayak izine sahip klinker üretimi önem arz etmektedir.

• Ocak–fabrika–liman hattında ortak elektrikli filo, demiryolu, iç su yolu veya konveyör çözümleriyle ton-km başına CO₂ önemli ölçüde düşürülebilir. Kısacası düşük karbon ekonomisi, madeni ve çimentoyu zorunlu olarak ortak bir iklim stratejisine zorlamaktadır. Özetle, madencilik düşük karbonlu ham madde kaynağını üretir, çimento ise düşük karbonlu yapı malzemesini sağlar. Yeter ki aralarında ortak bir ekosistem oluşsun.

Alternatif ham madde ve atık akışlarının entegrasyonu için madencilik yan ürünleri karakterize edilip düşük klinkerli bağlayıcı girdisi hâline getirilebilir. Bu hem atık miktarını düşürür hem de çimento tarafında klinker oranını ve dolayısıyla sürece bağlı karbondioksiti aşağı çekmeye yardımcı olur.

Dijitalleşme ve yapay zekâ uygulamaları artık hem çimento ve hem de madencilik sektörlerinde yaygınlaşıyor. Sizce bu teknolojik dönüşüm, sektörlerin verimlilik ve güvenlik dengesini nasıl şekillendiriyor?

Dijitalleşme ve yapay zekâ hem madencilik hem de çimento sektörlerinde artık “iyileştirme aracı” olmaktan çıkıp “iş yapış biçimini yeniden tanımlayan temel unsura” dönüşmüş durumdadır. Bu dönüşüm, verimlilik artışında sıçramaya, güvenlikte yeni bir standart (sıfıra yakın risk) yakalamaya ve verimlilik-güvenlik dengesini yeniden tanımlamaya hizmet etmeye adaydır.

Hem maden hem çimento için yapay zekâ artık doğrudan prodüktivite, güvenlik ve sürdürülebilirlik aracıdır. Bu konuda yapılan çeşitli çalışmalar, yapay zekâ kullanan madenlerde %15–20 civarı verim artışı ve maliyet düşüşünü raporlamakta, aynı zamanda risklerin de azaltıldığını ifade etmektedir. Sektörde verimlilik ve güvenlik tarafında aşağıda belirtilen hususlar önem kazanmış durumdadır:

• Madenlerde filo optimizasyonu, yükleme–boşaltma döngülerinin gerçek zamanlı takibi ve üretim planının dinamik optimizasyonu,

• Fırın, değirmen, filtreler ve WHR için gelişmiş proses kontrol ve yapay zekâ destekli setpoint optimizasyonları ile çimentoda daha düşük özgül enerji, daha stabil kalitede ürün üretme,

• Ortak veri tespiti ile ocak kalitesi, stok homojenliği, fırın beslemesi ve ürün performansının tek modelde toplanabiliyor olması,

• Bilgisayarlı görüntü ile yaya–makine etkileşimi izleme, tehlikeli bölgelere giriş tespiti, kişisel koruyucu donanım (KKD) kontrolünün yapılabiliyor olması,

• Gerçek zamanlı konumlama (RTLS), gaz sensörleri, eğim–stabilite izleme ile heyelan, kaya düşmesi, vb. risklerin erken uyarı ile yönetilebilir olması,

• Tesis ve maden artık büyük ölçüde operasyonel teknoloji/bilgi teknoloji entegrasyonuna bağlı olduğundan bu da siber saldırıları doğrudan üretim ve güvenlik riski hâline getirebiliyor olması.

Doğru kurgulanırsa yapay zekâ ve dijitalleşme, “ya verimlilik ya güvenlik” ikilemini kırıp ikisini birlikte yukarı çekerek daha stabil bir ortam sunabilmektedir. Dijitalleşme ve yapay zekâ, madencilik ve çimento sektörlerinde verimlilik-güvenlik dengesini yeniden kuran en güçlü kaldıraç haline gelmiştir. Bu teknolojiler sayesinde; daha az enerjiyle daha yüksek üretim, daha az insan riskiyle daha güvenli operasyon, daha öngörülebilir ve sürdürülebilir üretim modelleri mümkün hale gelmektedir.

Sizin perspektifinizden bakıldığında, Türkiye’de çimento ve madencilik sektörlerinin önümüzdeki 10 yıl için öncelikleri neler olmalı?

Türkiye’de çimento ve madencilik sektörlerinin önümüzdeki 10 yıl için öncelikleri, büyük ölçüde sürdürülebilirlik, dijitalleşme ve uluslararası rekabet gücünü arttırma ekseninde şekillenmelidir. Her iki sektör de hem küresel hem de ulusal kalkınma için kritik öneme sahiptir.

Türkiye’nin 2021 yılında Paris Anlaşmasına taraf olmasıyla 2053 yılında net-sıfır emisyon hedefine ulaşmayı amaçlarken Ulusal Katkı Beyanı’na göre 2030’a kadar emisyon oranını %21 oranında azaltmayı hedeflemiştir. Bu bağlamda çimento sektörü, küresel CO₂ emisyonlarının önemli bir kısmından sorumlu olduğu için önceliklerin merkezine “yeşil dönüşümü” koymak zorundadır. Çimento sektörünün bu hedefe ulaşması için 30 milyar dolar civarında yatırım yapması gerekeceği sektörde konuşulmaktadır.

Madencilik sektörü de ülkenin sanayisine kritik ham madde tedarik etme misyonuyla birlikte, çevresel ve sosyal sorumluluklarını ön planda tutarak hareket etmeli ve özellikle dünyadaki gelişmelere paralel olarak karbon ve enerji dönüşümü, kritik minerallerde yerli değer zinciri, dijitalleşme ile operasyonel mükemmellik, su ve atık yönetimi ve sosyal onay-toplumsal rıza gibi konulara odaklanmalıdır.

Elektrikli araçlardan güneş panelleri ve rüzgâr türbinlerine, yarı iletkenlerden savunma sanayisine kadar birçok teknolojinin vazgeçilmez bileşeni haline gelen kritik mineraller ile nadir toprak elementleri (NTE) 21. yüzyılın yeni stratejik kaynakları haline geldiği için madencilik sektöründe bu konuya özel bir önem verilerek ülkemizde Ulusal Kritik Mineraller Strateji Belgesi’nin hazırlanarak Kritik Mineraller Teknoloji Enstitüsü veya Kritik Mineraller Başkanlığı’nın kurulması tedarik zinciri güvenliği açısından önemli olacaktır.

Çimento ve madencilik sektörlerinin önümüzdeki 10 yıl için saha operasyonlarına yönelik ortak öncelikleri şöyle özetlenebilir:

• Çimento ve ilişkili madencilik, Avrupa Birliği Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ve küresel iklim rejimiyle uyumlu net-sıfır yol haritalarını netleştirmeli,

• Klinker faktörü, alternatif yakıt oranı, CO₂/ton, enerji yoğunluğu gibi metrikler için zorunlu ve şeffaf raporlama,

• Nitelikli kalker ve kil kaynaklarının uzun vadeli korunması, spekülatif ruhsat oyunlarına karşı stratejik rezerv yaklaşımı,

• İnşaat ve yıkıntı atıkları, çelik cürufu, uçucu kül, yüksek fırın cürufu vb. yan ürünlerin madencilik–çimento ekosistemi içinde ikincil ham madde olarak sistematik entegrasyonu,

• Jeolojik modelleme, maden planlama, filo yönetimi, proses optimizasyonu, bakım planlama için yerli yazılım ve yapay zekâ çözümlerinin desteklenmesi,

• Büyük üreticilerin etrafında start-up ve üniversite akademik girişimleri ile inovasyon kümeleri oluşturulması,

• Veri bilimi, jeoistatistik, proses kontrol, sürdürülebilirlik, Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ESG) konularında yeni nesil maden ve çimento mühendislerinin yetiştirilmesi,

• “Sıfır kaza” hedefi için davranışsal güvenlik programları ve yapay zeka destekli güvenlik sistemleri,

• Yakalanan karbondioksitin bir kısmı için mineral karbonizasyon (maden atıklarıyla) veya diğer kullanım yollarının test edilmesi,

• Ocak işletmesi ve çimento fabrikasının çevresel-sosyal etkilerini şeffaf raporlayan, mahalleyle düzenli diyalog kuran, rehabilite edilmiş sahaları kamusal alanlara dönüştüren bir yaklaşım modelinin benimsenmesi önem arz etmektedir.

Türkiye’de madencilik sektörünün “yeniden yapılanma” süreci üzerine yıllar önce bir kitap kaleme aldınız. Bugünden baktığınızda, o dönem öngördüğünüz dönüşüm hangi ölçüde gerçekleşti?

“Madencilik Sektöründe Yeniden Yapılanma” adlı kitabım yıllar önce yayınlanmıştı. Madencilik sektöründe o dönem için ifade ettiğim bazı sorunlar geçerliliğini sürdürmekle birlikte dünya maden endüstrisi ve ülkemiz madencilik sektöründe ciddi manada değişim ve dönüşümler yaşandığı için madencilik sektörü haliyle farklı bir yapıya evrildi. O dönemde madencilik faaliyetlerinin %85’lik kısmı kamu eliyle, %15’lik kısmı da özel sektör eliyle yürütülmekteydi. Dünyadaki liberal politikalar çerçevesinde, ülkemizdeki madenlerin tamamı özelleştirildiği için geldiğimiz nokta itibariyle devletleştirme nedeniyle bor madeni hariç, diğer bütün madenlerdeki faaliyetler özel sektör marifetiyle yürütülmektedir. Sektörde bu ciddi yapısal dönüşüm bile aslında birçok şeyi açıklamaktadır.

Mevzuattan kaynaklanan bazı sorunların çözümü için kitabımızda önerdiğimiz birçok kanuni düzenleme geçen süre içerisinde 3213 sayılı maden kanununda yapılan değişiklerle hayata geçirildi. Aynı şekilde, yapısal manada önermiş olduğumuz bazı kurumsal düzenlemeler de yapıldı. Ama daha önemlisi dünyadaki genel de değişim ve dönüşüme paralel olarak sektörümüzde o dönem için uygulamada olmayan çevresel, sosyal ve yönetimsel konular diğer bütün sektörlerde olduğu gibi sürdürülebilirlik başlığı altında sektörümüz öncelikleri arasına girmeye başladı. Haliyle çevreyi, iş sağlığı güvenliğini, hesap verilebilirlik ve şeffaflığı ile sosyal onay toplumsal rıza gibi konu başlıklarını içeren sorumlu madencilik anlayışı sektörümüzde madencilikte yeni dönemin kodları olarak gündemimizin ana başlıkları olmaya başladı.

Türkiye’nin 2021 yılında Paris Anlaşmasına taraf olmasıyla 2053 yılında net-sıfır emisyon hedefine ulaşmayı amaçlarken Ulusal Katkı Beyanı’na göre 2030’a kadar emisyon oranını %21 oranında azaltmayı hedeflemiştir.

Kariyer yolculuğunuzda sizi en çok şekillendiren deneyimler neler oldu ve bu süreç yönetim anlayışınızı nasıl etkiledi?

Bir insanın kariyer yolculuğu; kişisel değerlerini, liderlik tarzını, iş yapma biçimini ve gelecekteki kararlarını doğrudan şekillendiren bir süreçtir. Bu yolculuk, sadece edinilen teknik bilgiden ibaret olmayıp, yaşanan deneyimler, karşılaşılan zorluklar ve gözlemler, kişinin yönetim anlayışını ve hayata bakış açısını derinden etkiler. Kısaca ifade etmek gerekirse kariyer yolculuğu, bir bireyin yönetim anlayışını ve liderlik tarzını şekillendiren, onu profesyonel ve kişisel düzeyde etkileyen sayısız deneyimlerle doludur. Kariyer boyunca edinilen bu deneyimler, kişinin yönetim felsefesini ve liderlik tarzını doğrudan şekillendirir.

Bu açıdan baktığımızda benim 29 yıl kamu geçmişim ve 10 yıllık özel sektör deneyimim mesleki kariyer yolculuğumu şekillendiren bir sürece tanıklık etti diyebilirim. 1987 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümünü birincilikle bitirerek burslu olduğum MTA Genel Müdürlüğü’nde başlayan meslek hayatım şu anda özel sektörde madencilik alanında faaliyet gösteren bir firmanın üst düzey yöneticisi olarak devam etmektedir. Kariyerimi şekillendiren sürenin büyük kısmı madencilik sektöründe, bir kısmı da enerji sektöründe geçtiği için birçok projenin içinde yer alarak projelere liderlik etme fırsatı buldum. 40 yıla varan bu kariyer yolculuğumun 25 yılı yöneticilik pozisyonlarında geçtiği için de birçok insanla çalışma ve tanışma fırsatı buldum. Bu süre içinde dikkat ettiğim en önemli konu her şeyi ben bilirim diye düşünmeden bilgiye hep aç oldum ve gurur ve kibre kapılmadan yöneticilik yaparken mütevaziliği elden bırakmadım. Çalışma disiplini, iş etiği, empati, kurumsal kültür, adil yönetim anlayışı, şeffaflık ve iletişime açık bir yönetim anlayışı sergilemek temel önceliklerim oldu. Geçen bu zaman diliminde karşılaştığımız güçlükler, yaşadığımız sıkıntılar, başarılar ve başarısızlıklar, hatalı ve isabetli kararlar, kriz dönemlerindeki riskler ve fırsatlar, kısacası mesleki yaşamda geçirdiğimiz bu süreç kariyerimizi şekillendirmede önemli rol oynadı, bilgi, deneyim ve tecrübe sahibi yaparak bu günkü noktaya taşıdı. Şimdi bize düşen en önemli görev edindiğimiz bu bilgi, deneyim ve tecrübeyi birer rol model olarak genç nesillerle paylaşmak.

Kariyer yolculuğumuz, aslında liderlik hikayemizdir. Bu yolculuk boyunca yaşanan her deneyim, bizi daha bilinçli, daha stratejik ve daha insan odaklı bir yöneticiye dönüştürdü. Her birimizin kariyerinde aldığı küçük dersler gelecekteki büyük kararlarımızı şekillendirmede önemli rol oynadı. Bu yüzden kariyer yolculuğumuz; sadece bir meslek hikayesi değil, aynı zamanda bir olgunlaşma serüvenidir.

Paylaş

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Comments are closed.

© 2022 CemenTürk Dergisi - Tüm Hakları Saklıdır.

HAKKIMIZDA

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Exit mobile version