Emrah Bektaş
Kıdemli Satış Müdürü – Orta Doğu, Afrika & Satış Yönlendirme İş Geliştirme ve Satış / thyssenkrupp Polysius GmbH
thyssenkrupp Polysius, çimento sektöründe sürdürülebilirlik ve dijitalleşme ekseninde küresel dönüşümü yönlendiren öncü bir aktör olarak öne çıkıyor. Karbonsuz üretim teknolojilerinden yapay zekâ destekli operasyonlara kadar geniş bir inovasyon yelpazesi sunan şirket, yalnızca günümüzün değil, geleceğin de endüstriyel ihtiyaçlarını karşılamaya stratejik bir biçimde odaklanıyor. Enerji verimliliği, dijitalleşme ve kaynak optimizasyonu gibi kritik alanlarda geliştirdiği ileri teknolojiler, sektörün çevresel standartlarını yükseltirken, işletmelere aynı zamanda sürdürülebilir ve uzun vadeli rekabet avantajı sağlıyor.
thyssenkrupp Polysius’un Türk çimento endüstrisi ile kurduğu güçlü ve kalıcı iş birlikleri, şirketin vizyonunun sahadaki somut yansımalarını gözler önüne seriyor. Yerel ihtiyaçlara uyarlanmış çözümlerle sektörün dijital ve çevresel dönüşümüne aktif katkıda bulunuyor. Bu entegre yaklaşım, hem çevresel sorumluluk hem de operasyonel mükemmellik hedeflerine ulaşmada önemli bir katalizör rolü üstleniyor.
thyssenkrupp Polysius uzun yıllardır çimento sektöründe öncü bir rol üstleniyor. Gerek çevresel gerekse teknolojik alanlardaki yenilikçi çözümleriniz büyük ilgi uyandırıyor. Öncelikle, thyssenkrupp Polysius’un sektöre yönelik genel vizyonunu ve geleceğe dönük stratejik hedeflerini nasıl tanımlarsınız?
thyssenkrupp Polysius olarak net bir vizyonumuz var: Çimento endüstrisini “gri”den “yeşil”e dönüştürmeyi ve bu sektörün geleceğini sürdürülebilir doğrultuda şekillendirmeyi amaçlıyoruz ve bu konuda müşterilerimizin güvenilir bir çözüm ortağı olarak hareket etmekteyiz. Dünya genelindeki çimento üreticilerinin yanında yalnızca bir tedarikçi olarak değil, aynı zamanda uzun vadeli bir inovasyon destekçisi olarak yer almaktayız. Stratejik hedeflerimiz, çimento üretiminde maksimum verimlilik, üretkenlik ve kaliteye ulaşırken CO₂ emisyonlarını da kayda değer biçimde azaltmaya odaklanmaktadır.
Bu, pratikte karbon ayak izinin azaltılması, dijitalleşme ve yeni teknolojilere eşit düzeyde odaklanmak anlamına geliyor. Vizyonumuzun temel unsurlarından biri, Green polysius® çimento tesisi. Bu da müşterilerin en sıkı çevre düzenlemeleriyle uyum sağlamasına olanak tanıyan, tamamen entegre bir tesis çözümü. Bu çözüm, kârlılıktan ödün vermeden CO₂ ayak izinin önemli ölçüde azaltılmasını mümkün kılıyor. Bu tür yenilikçi konseptler, müşterilerimize belirgin bir rekabet avantajı sunuyor. Düşük emisyon profiline sahip geleceğin çimento tesisleri yalnızca çevreye katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda sıkılaşan düzenlemelere ve CO₂ fiyatlandırması gibi maliyetlere karşı daha dayanıklı olacak. Bununla birlikte, dijitalleşmeyi stratejik bir öncelik olarak konumlandırıyoruz. Operasyonları optimize etmek ve verimliliği sürekli artırmak için büyük veri ve yapay zekâdan faydalanıyoruz.
Bizi yönlendiren temel ilke, her zaman müşterilerimizin başarısını ön planda tutmaktır. İster daha düşük üretim maliyetleri ister daha yüksek ürün kalitesi, isterse daha az çevresel etki şeklinde olsun, geliştirdiğimiz her yeniliğin somut bir değer yaratması gerekir. Özetle misyonumuz, iklim koruması, verimlilik ve inovasyon liderliğini uyumlu bir şekilde bir araya getirmek. thyssenkrupp Polysius olarak grup genelindeki iklim stratejisi doğrultusunda, teknolojilerimizin kullanım aşamasındaki emisyonlarını 2030 yılına kadar %16 oranında azaltmak gibi net kilometre taşları belirledik. Bu hedefler, bizi yarının çimento tesisine yönelik çözümleri bugünden geliştirmeye teşvik ediyor; böylece müşterilerimizin önümüzdeki onlarca yıla en iyi şekilde hazırlıklı olmalarını sağlıyoruz.
Günümüzde küresel çimento endüstrisinin karşı karşıya olduğu çevresel zorlukları nasıl değerlendiriyorsunuz? thyssenkrupp Polysius’un bu zorlukları ele alma konusundaki rolünü ayırt edici kılan sizce nedir?
Çimento endüstrisi dünya genelinde büyük çevresel zorluklarla karşı karşıya. Şunu unutmamak gerekir; sudan sonra, çimento yeryüzünde en yaygın kullanılan ikinci malzemedir ve bu da sektörün insan kaynaklı CO₂ emisyonlarının yaklaşık %7-8’inden sorumlu olduğu anlamına gelir. Bu emisyonlar kısmen fosil yakıtların yakılmasından, yaklaşık %60 oranında ise kireçtaşının kalsinasyonu sırasında gerçekleşen prosese bağlı CO₂ salımlarından kaynaklanmaktadır. Buna yüksek enerji tüketimi ile NOx ve ince toz gibi yan ürünler ve emisyonlar da eklenmektedir.
Temel bir dönüşüm gerekliliğini çok net şekilde görüyoruz. Dönüşüm gerçekleşmeden, çimento endüstrisi iklim hedeflerine ulaşamayacaktır. Aynı zamanda, çözümlerin ancak ekonomik açıdan uygulanabilir olduklarında başarıya ulaşabileceğinin farkındayız. Ekoloji ile ekonomi arasında her zaman bir denge kurulması gerekir.
Alternatif yakıtlardan yeni bağlayıcılara ve karbon yakalama teknolojilerine kadar emisyonları azaltmaya yönelik tüm kaldıraçları optimize etmeye erkenden başladık. Birçok rakibimiz artan baskılara yeni yeni yanıt vermeye başlamışken, biz pazarda uygulanabilir çözümlerle yer alıyoruz. Çimento endüstrisini kökten dönüştürmeyi hedefleyen bütüncül bir yaklaşımla hareket ediyoruz.
Bunun bir örneği, alternatif yakıtların kullanımını tutarlı bir şekilde teşvik etmemizdir. Çimento tesislerinin geleneksel fosil yakıtların %100’üne kadarını atık, biyokütle ve diğer alternatif enerji kaynaklarıyla değiştirmesine olanak tanıyan teknolojiler sunuyoruz. Bu dönüşüm, CO₂ emisyonlarının önemli ölçüde azaltılmasını sağlarken, atık malzemelere de değerli bir ikinci kullanım imkânı sunuyor.
Ayrıca, bir ton çimento başına düşen prosese bağlı CO₂ emisyonlarını azaltmak amacıyla klinker oranını düşürmek için yoğun bir şekilde çalıştık. thyssenkrupp Polysius’un, mekano-kimyasal aktivasyon konseptini endüstriyel kullanım için ölçeklendiren ilk şirket olması önemli bir ayırt edici unsurdur. Bu teknolojiye polysius® meca-clay adını veriyoruz. Bu süreçte, kil mineralleri mekanik olarak reaktif bir bağlayıcıya dönüştürülüyor ve enerji yoğun kalsinasyon ihtiyacı ortadan kaldırılıyor. Çimento tarihinde ilk kez, hidrolik olarak aktif bir bağlayıcı tamamen mekanik, ısıl olmayan bir süreçle üretilebiliyor. Bu gerçek bir atılım. Artık klinkerin bir bölümü, yakıt yakımından ya da kireçtaşı dekarbonasyonundan kaynaklı CO₂ oluşumu olmadan mekanik olarak aktive edilmiş kil ile değiştirilebilmektedir.
Buna paralel olarak, karbon yakalama teknolojilerine ciddi yatırımlar yaptık. polysius® pure oxyfuel çözümümüz, çimento endüstrisindeki en verimli CO₂ yakalama teknolojilerinden biri olarak kabul ediliyor. Bu teknoloji, baca gazında %90’ın üzerinde CO₂ yoğunluğu sağlayarak emisyonların neredeyse tamamen yakalanmasını mümkün kılıyor. Bizim için en önemli hususlardan biri çevresel çözümleri daima ekonomik faydalarla ilişkilendirmek. Bu nedenle Oxyfuel sürecini, geleneksel yöntemlere kıyasla işletme ve enerji maliyetlerini düşürecek şekilde sürekli olarak optimize ediyoruz.
Yani çalışmalarımıza yön veren gerçek bir liderlik ruhu. polysius® pure oxyfuel ve meca-clay gibi teknolojiler erken aşamada patentlendi ve ticarileştirilerek pazara sunuldu. Böylece sektöre bugünden uygulanabilir çözümler sunabiliyoruz. Ayrıca, tüm yeniliklerimizin sahada kullanılabilirliğini garanti altına alıyoruz. Geliştirdiğimiz birçok çözüm modüler yapıda olup mevcut tesislere entegre edilebilecek şekilde tasarlandı. Başkaları tereddüt ederken, biz harekete geçiyor; sektörün en acil çevresel sorunlarına anahtar teslim çözümler sunuyoruz.
thyssenkrupp Polysius, çimento üretim süreçlerinin optimize edilmesi ve sürdürülebilir çözümlerin geliştirilmesinde öncü bir rol üstleniyor. Bu alandaki en güçlü yetkinliklerinizi nasıl tanımlarsınız? Lider konumunuzu pekiştirmek adına hangi yenilikleri hayata geçiriyorsunuz?
Temel yetkinliğimiz, çimento üretimine yönelik bütüncül anlayışımız ve sahip olduğumuz engin deneyimimizde yatmaktadır. 150 yılı aşkın süredir çimento tesisleri tasarlıyor ve inşa ediyoruz. Üretimin tüm aşamalarını kapsayan bu uçtan uca süreç uzmanlığı, gerçekten benzersiz. Çimento üretimini tüm yönleriyle kavrıyor, ham madde çıkarımından klinker üretimine, öğütme süreçlerinden kalite kontrolüne kadar her aşamayı bütüncül bir bakışla ele alıyoruz. Bu kapsamlı bilgi birikimini, en son süreç optimizasyonu ve otomasyon teknikleriyle birleştiriyoruz. En güçlü yönlerimizden biri; karmaşık sistemleri entegre etme ve bunları en yüksek verimlilik ve erişilebilirlik düzeyine ulaşacak şekilde hassas biçimde ayarlama kabiliyetimizdir. Küresel ağımız ve deneyimli uzmanlarımızla, her türlü ortamda projeleri başarıyla hayata geçiriyoruz. Kısacası Polysius, derin süreç bilgisi, Alman mühendislik mükemmeliyeti ve küresel uygulama yetkinliğiyle özdeşleşiyor.
Lider konumumuzu daha da güçlendirmek adına inovasyona sürekli olarak yatırım yapıyoruz. Rekabet gücümüzü korumak amacıyla sunduğumuz en yeni ürün ve çözümlerin bazılarından bahsetmek isterim.
polysius® pure oxyfuel çimento fırınında hava yerine saf oksijen kullanılan bir karbon yakalama sürecidir. Bu sayede, neredeyse tamamen CO₂’den oluşan bir egzoz gazı elde edilir. Bunun da %90’ından fazlası yakalanabilir. Bu patentli süreç, diğer CO₂ yakalama teknolojilerine kıyasla en iyi toplam maliyet profilini sunarak müşterilerimize belirleyici bir avantaj sağlıyor. polysius® pure oxyfuel ile iklim nötr çimento tesisine giden yolu açıyor ve müşterilerimize dekarbonizasyon konusunda önemli bir başlangıç avantajı sunuyoruz. Devam eden projelerimiz:
polysius® activated clay ise çimentoya katkı maddesi olarak kullanılan kalsine kil üretimi için geliştirilen bir teknolojidir ve çimentodaki klinker oranını önemli ölçüde azaltır. Termal olarak aktive edilmiş kil kullanımı, klinkerin %50’sine kadar olan kısmını ikame edebilir ve bu sayede CO₂ emisyonlarını %40’a varan oranda düşürür. Aynı zamanda enerji maliyetleri azalırken, çimento kalitesi artırılabilir. polysius® activated clay teknolojisini kullanan ilk büyük ölçekli tesis, hâlihazırda Kamerun’da faaliyet gösteriyor. Bu tesis Cimpor Global Holdings ile birlikte günde 720 ton aktif kil kapasitesiyle yılda yaklaşık 120.000 ton CO₂ tasarrufu sağlamaktadır. Bu proje, ekolojik ve ekonomik faydaları bir arada sunan çözümleri hayata geçirme konusundaki polysius inovatif gücümüzü açıkça ortaya koyuyor. Cimpor Global Holdings ile bir diğer polysius® activated clay tesisi ise Gana’da inşa edilecek olup, günlük 1.280 ton kapasiteli olacaktır.
Green polysius® Cement Plant tekil bir ürün değil, tamamen entegre bir tesis konseptidir. Green polysius® Cement Plant, yüksek verimli ısı değiştiricilerden ve enerji geri kazanım sistemlerinden yenilenebilir enerji kullanımına ve belirttiğim diğer teknolojilere kadar tüm sürdürülebilir teknolojilerimizi kapsamlı bir çözüm halinde bir araya getiriyor. Green polysius® Cement Plant, geleneksel tesislere kıyasla önemli ölçüde daha az CO₂ ve diğer sera gazı emisyonu üretmek üzere tasarlanmıştır. Aynı derecede önemli bir diğer unsur ise: yeşil tesis konseptimiz yalnızca çevresel açıdan değil, ekonomik açıdan da uygulanabilir bir çözüm. Vizyonumuz, müşterilerimizin en sıkı çevre düzenlemelerine uyum sağlarken, çimentoyu maliyet etkin bir şekilde üretebilmeleridir. Bu konsept aynı zamanda, yerel emisyonları (toz, NOx, SO2) yasal sınırların oldukça altına düşürmek üzere gelişmiş filtrasyon ve katalitik sistemleri de içeriyor.
Dijitalleşme, inovasyonlarımızın temelinde yer alıyor. polysius® connect ile, uzmanlarımızın çimento tesislerine uzaktan erişim sağlayarak operasyon ve bakım süreçlerine gerçek zamanlı destek sunabildiği bir uzaktan hizmet platformu geliştirdik. Güvenli internet bağlantıları kullanarak, Almanya’nın Beckum kentindeki kontrol merkezimizde tesisin dijital ikizini oluşturuyor ve böylece operasyonları 7/24 izleyebiliyoruz. Herhangi bir aksaklık durumunda mühendislerimiz çoğu zaman dakikalar içinde, fiziksel olarak sahada bulunmadan derhal müdahale ederek sorunu analiz ediyor ve yerel ekibe çözüm sürecinde destek veriyor. Bu dijital çözüm, tesis kullanılabilirliğini artırıyor, duruş sürelerini azaltıyor ve üretimi sürekli olarak optimize ediyor. Çimento sektöründe Endüstri 4.0’a yönelik çözümümüz olan polysius® connect, müşterilerimize daha fazla esneklik ve operasyonel verimlilik sağlıyor.
Yapay zekâyı, çimento üretimini bir üst seviyeye taşıyacak temel bir itici güç olarak görüyoruz. Süreç kontrol sistemlerimize, proses verilerinden öğrenen ve en uygun ayarları bağımsız şekilde öneren ya da uygulayan yapay zekâ modelleri entegre ediyoruz. Örneğin, klinker ve çimento kalitesini, malzeme henüz fırından çıkmadan öngörebiliyoruz. Algoritmamız, süreç parametreleri ile laboratuvar verilerini sürekli analiz ederek teknik, kalite ve ekonomik açıdan en uygun işletme koşullarını belirliyor. Bu sayede operatörlerin daha bilinçli kararlar almasına yardımcı oluyoruz. Yapay zekâ, enerji tasarrufu sağlamak veya kaliteyi artırmak için brülör gücünün ya da değirmen parametrelerinin ayarlanmasını önerebiliyor. Bu yapay zekâ destekli optimizasyon sistemleri, çimento kalite standartlarını önemli ölçüde yükseltirken maliyetleri de düşürecektir.
Yapay zekâyı aynı zamanda kestirimci bakımda da kullanıyoruz: Sistemlerimiz, ekipmanlardaki anormallikleri desen tanıma yoluyla erken aşamada tespit edebiliyor ve arıza oluşmadan bakım planlaması yapılmasına olanak tanıyor. Bu yapay zekâ tabanlı çözümler, hâlihazırda bazı pilot tesislerde devreye alınmış durumda ve her geçen gün öğrenmeye devam ediyor. Böylece çimento tesisini daha akıllı hale getiriyor ve saha mühendislerinin stratejik işlere odaklanmalarına imkân sağlıyor.
Proses mühendisliğinden tesis konseptlerine, dijital araçlardan yapay zekâ çözümlerine kadar bu geniş inovasyon yelpazesiyle liderliğimizi sürekli olarak pekiştiriyoruz. Burada önemli olan şu: Tüm bu yenilikleri müşterilerimizle el ele vererek geliştiriyoruz. Taahhüdümüz; somut, ölçülebilir iyileşmeler sağlayan pratik çözümler sunmak ve çimento endüstrisinde teknoloji lideri olarak konumumuzu daha da sağlamlaştırmak.
Çevresel düzenlemeler giderek sıkılaşırken, thyssenkrupp Polysius’un çevre dostu çözümler geliştirme stratejileri nasıl şekilleniyor? Özellikle karbon emisyonları ve atık yönetimi konusunda hangi yenilikçi yaklaşımlar üzerinde çalışılıyor?
Çevresel düzenlemelerin sıkılaşmasını bir tehdit olarak değil, inovasyonun itici gücü olarak görüyoruz. Aslında, geliştirme projelerimizde gelecekteki pek çok düzenlemeyi öngörüyor, böylece müşterilerimize henüz yürürlüğe girmemiş standartları dahi karşılayan ve hatta aşan çözümler sunabiliyoruz. Elbette burada konunun merkezi CO₂ emisyonları. Bu noktada iki yönlü bir strateji izliyoruz; emisyonları mümkün olduğunca önlemek ve kaçınılmaz emisyonları yakalayarak bertaraf etmek.
Emisyonları önlemek adına, özellikle klinker içeriğinin azaltılması gibi daha önce de belirtmiş olduğumuz kaldıraçlara güveniyoruz. Geliştirdiğimiz teknolojiler sayesinde, klinker miktarını önemli oranda düşürerek (örneğin kil katkılarıyla), prosese bağlı CO₂ emisyonlarının azaltılmasını mümkün kılıyoruz. Bu yöntem, doğrudan süreç kaynaklı CO₂ emisyonlarının azaltılmasını sağlıyor. Özellikle, mekanokimyasal olarak aktive edilmiş kil katkı maddeleri (mekakil) büyük bir potansiyel sunuyor. Bu yöntemle üretilen çimento, ton başına yaklaşık 350 kg CO₂ emisyonu ile geleneksel çimentoya kıyasla (yaklaşık 580 kg) %40’a varan bir azaltım sağlıyor. Bu da müşterilerimizin, mevcut üretim yöntemlerinden vazgeçmeden karbon ayak izlerini önemli ölçüde iyileştirmelerine olanak tanıyor.
Çevresel düzenlemelerin sıkılaştığı bir diğer önemli alan ise atık yönetimi. Çimento tesisleri, uygun atık malzemeleri eş işleme yöntemiyle yakıt veya ham madde olarak kullanarak küresel atık sorunlarının çözümünde kilit bir rol üstlenebiliyor. Polysius olarak, bu alanda son derece yenilikçi çözümler sunuyoruz. polflame® brülör ve prepol® SC aşamalı yakıcı da dahil olmak üzere polysius® yakıt ikame teknolojimiz, çimento fırınlarının %100’e varan oranlarda alternatif yakıtlarla çalışmasını mümkün kılar.
Dahası, nemli arıtma çamuru, evsel atıklar veya tekstil kalıntıları gibi geleneksel proseslerde neredeyse kullanılamayan zorlu atık türleri prepol® SC sistemimiz sayesinde yüksek verimlilikle yakılabiliyor. Bu kademeli yakıcı, yüksek sıcaklıklarda 1.000 saniyenin üzerinde son derece uzun kalış süreleri sağlayarak, büyük hacimli veya nemli atıkların dahi tamamen yanmasını garanti altına alıyor. Bu süre standart kalsinatörlerde yaklaşık 5–7 saniyedir. Böylece en sıkı yanma kalitesi gereklilikleri karşılanırken, yanmamış organik kalıntılardan kaynaklanan emisyonlar da en aza indirilmiş olur. Bu sayede CO₂, NOx ve CO emisyonları da azaltılabilir. Fosil kaynaklı karbonun yerine %100 alternatif yakıt kullanımıyla, proses kaynaklı CO₂ emisyonlarında %14’e varan bir azalma sağlanabiliyor.
Ayrıca, atık yakımı sonucu oluşan kül, çimento üretim sürecinde ikincil ham madde olarak kullanılabiliyor ve neredeyse kapalı bir döngü oluşturuyor. Atıklardan elde edilen enerji süreçte kullanılırken, geriye kalan kalıntılar nihai ürüne entegre edilir. Bu, atık yönetiminin en verimli hâlidir. Müşterilerimizin düzenlemelere uyum sağlamasına yardımcı olurken aynı zamanda birincil yakıt ve ham madde maliyetlerinden tasarruf etmelerini sağlıyor.
Elbette geleneksel emisyonlar (toz, NOx, SO2) için getirilen daha sıkı sınırlandırmalara da yanıt veriyoruz. Tesislerimiz, yasal eşiklerin çok altında kalan en güncel filtreleme sistemleri (elektrostatik ve kumaş filtreler) ve DeNOx sistemleri (SNCR, SCR) ile standart donanımlıdır. Yeni projelerde ise potansiyel gelecekteki düzenleme sıkılaştırmalarına karşı önlem alarak rezervler oluşturuyoruz. Bu sayede müşterilerimiz Polysius sistemleriyle geleceğe hazır hale geliyor. Örneğin, şu anda CO₂ gerekliliklerinin bulunmadığı bölgelerde dahi, CO₂ yakalama için geri montaj ara yüzlerini önceden entegre ederek yeni düzenlemelere hızlı yanıt verilmesini sağlıyoruz.
Özetle; daha sıkı çevresel düzenlemeleri yenilik ve esneklikle karşılıyoruz. CO₂, atık veya diğer emisyonlar olsun, thyssenkrupp Polysius, yarının yasal sınırlarını bugün karşılayan çözümleri sunmaktadır. Bu da müşterilerimizin sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmalarını sağlarken, mevzuat koyucuların ve toplumun beklentilerini proaktif şekilde karşılamalarına olanak tanır.
Dijitalleşme ve büyük veri analitiği, çimento üretim süreçlerinin optimizasyonunda nasıl bir rol oynuyor? Bu alanda ne gibi çözümler geliştirdiniz?
Dijitalleşme ve büyük veri analitiği artık geleneksel sistemlere sonradan eklenen unsurlar olmaktan çıkarak modern, verimli ve sürdürülebilir çimento üretiminin temel yapı taşları haline geldi.
thyssenkrupp Polysius olarak, ham madde işleme, proses kontrolü, bakım ve kalite güvencesi dahil olmak üzere bu teknolojileri tüm değer zinciri boyunca sistematik şekilde entegre etmiş bulunmaktayız.
Modern bir çimento tesisi, sıcaklıklar, basınçlar, geçiş hızları, kalite göstergeleri ve daha birçok parametreyi, kimi zaman milisaniyelik aralıklarla içeren büyük veri hacimleri üretiyor. Biz bu veriyi yeni bir ham madde türü olarak ele alıyoruz. Akıllı veri analitiği uygulayarak, bu veriden anlamlı ve uygulanabilir içgörüler elde ediyor, müşterilerimize somut katma değer sağlıyoruz.
polysius® meca-clay ile kil mineralleri mekanik olarak reaktif bir bağlayıcıya dönüştürülüyor ve enerji yoğun kalsinasyon ihtiyacı ortadan kaldırılıyor. Çimento tarihinde ilk kez, hidrolik olarak aktif bir bağlayıcı tamamen mekanik, ısıl olmayan bir süreçle üretilebiliyor.
Gelişmiş proses kontrol sistemimiz polcid®, tesisin tüm ünitelerini tek bir entegre dijital kontrol ortamında bir araya getiriyor. Bu sistem içerisinde yer alan dijital ikizler yani fiziksel sürecin sanal kopyaları, performansı gerçek zamanlı olarak simüle ederek öngörüler sunuyor. Operatörler, gerçek süreci kesintiye uğratmadan “ya olursa” senaryolarını test edebiliyor. Örneğin, alternatif yakıt kullanımı ya da farklı bir ham madde bileşiminin döner fırın üzerindeki etkileri değerlendirilebiliyor. Kararlar artık varsayımlara değil, doğru ve öngörücü modellere dayanıyor. Kullanıcı dostu gösterge panelleri operatörleri şu şekilde önceden uyarıyor: “Gerekli ayarlamalar yapılmazsa klinker kalitesi iki saat içinde X eşik değerinin altına düşecek.” Bu öngörü sayesinde zamanında müdahale sağlanıyor, proses kararlılığı artıyor ve israf azaltılıyor.
Değirmen hattından fırın hattına kadar ekipman sağlığını sürekli izlemek için geniş bir sensör ağı ve güvenli bulut altyapıları kullanıyoruz. Geliştirdiğimiz analitik algoritmalar, aşınma belirtilerini veya anomalileri erken safhada tespit ediyor. Örneğin, titreşim seviyelerindeki artış ve güç tüketimindeki yükseliş, öğütme elemanlarında aşınma olabileceğine işaret edebiliyor. Bu da yüksek maliyetli bir arıza yaşanmadan önce planlı bakım yapılmasını mümkün kılıyor. Bu yaklaşım, plansız duruş sürelerini en aza indiriyor ve bakım maliyetlerini düşürüyor.
polab® otomatik laboratuvar sistemlerimiz, XRF, XRD, kalorimetri gibi yöntemlerle örnekleri alıyor ve analiz ediyor, ardından sonuçları doğrudan proses kontrol sistemine aktarıyor. Bu ham madde karışımı ve klinker kalitesinin daha sıkı kontrol edilmesini sağlayan kapalı bir geri bildirim döngüsü oluşturarak döner fırının daha istikrarlı çalışmasına ve tutarlı ürün kalitesine olanak sağlıyor.
Özetle, akıllı çimento tesisleri büyük veri ile besleniyor. Polysius olarak kendimizi bu yolculukta rehber olarak konumlandırıyoruz. Müşterilerimizin sadece veri toplamasına değil, bu veriyi akıllı bir şekilde bağlayıp net ve uygulanabilir önerilere dönüştürmesine destek oluyoruz. Böylece daha düşük enerji tüketimi, artan operasyonel verimlilik, istikrarlı kalite ve öngörücü kontrol kültüründe yeni sonuçlar elde ediyoruz. Bizim için dijitalleşme yalnızca bir teknoloji değil; sektör paydaşlarımızla birlikte yürüttüğümüz kültürel bir dönüşüm.
Yapay zekânın çimento üretimindeki karar alma süreçlerine etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu teknolojiler thyssenkrupp Polysius’un karar destek sistemlerine nasıl entegre ediliyor?
Yapay zekâ, çimento üretiminde karar alma süreçlerini köklü bir şekilde dönüştürüyor. Reaktif yaklaşımdan öngörüye dayalı operasyonlara geçişi mümkün kılarak, yalnızca insan sezgisiyle ulaşılamayacak optimizasyon stratejilerinin keşfedilmesini sağlıyor. thyssenkrupp Polysius’ta yapay zekâ artık geleceğin vizyonu olmaktan çıkmış; kontrol sistemlerimizde, hizmet platformlarımızda ve laboratuvar çözümlerimizde entegre edilerek, operatörlere her gün öngörü, hassasiyet ve öğrenme yetenekleriyle destek oluyor.
Geleneksel kontrol sistemleri, kural tabanlı otomasyon üzerine kurulu, yani “eğer bu olursa, şu yapılır” yaklaşımıyla çalışıyor. Ancak çimento üretimi, ham madde değişkenliği, alternatif yakıtlar ve ortam koşulları gibi yüzlerce dinamik faktörden etkilenen oldukça karmaşık, doğrusal olmayan bir süreç. Yapay zekâ sayesinde, statik varsayımlar yerine sürekli kendini geliştiren uyarlanabilir öğrenme sistemleri kullanabiliyoruz. Modellerimiz, geçmiş tesis verileriyle eğitiliyor ve zaman içinde makine öğrenmesi yoluyla gelişerek, güçlü ve esnek karar motorlarına dönüşüyor.
Yapay zekâ, tesisin “ileriyi düşünmesini” mümkün kılıyor. Fırın sıcaklıkları, ham madde kompozisyonu ve alev özellikleri gibi canlı verileri sürekli analiz ederek, sistemlerimiz sürecin önümüzdeki 30 ila 60 dakika içinde nasıl davranacağını öngörebiliyor. Örneğin yapay zekâ operatöre “Mevcut koşullar devam ederse, klinkerdeki serbest kireç miktarı 30 dakika içinde spesifikasyonun üzerine çıkacaktır.” şeklinde bir uyarı verebiliyor.
Bu öngörü sayesinde operatörler, kalite sapmaları meydana gelmeden önce yanıcı sıcaklıklarını veya hava oranlarını ayarlayarak proaktif müdahalede bulunabiliyor. Böylece karar alma süreci, reaktif arıza yönetiminden proaktif süreç stabilizasyonuna doğru temel bir dönüşüm geçiriyor.
Çimento üretimi, üretim kapasitesini en üst düzeye çıkarırken enerji tüketimini en aza indirmek ve ürün kalitesini korumak gibi genellikle birbiriyle çelişen hedeflerin dengelenmesini gerektiriyor. Yapay zekâ algoritmaları, pekiştirmeli öğrenme (reinforcement learning) ve optimizasyon sezgileri (heuristics) gibi yöntemlerle milyonlarca işletme senaryosunu gerçek zamanlı olarak değerlendirerek en uygun dengeyi belirliyor. Örneğin, “Enerji tüketimini %4 azaltmak amacıyla fırın hızını %2,5 azaltmak; bunun karşılığında sadece %1 üretim kaybı yaşanarak günümüz üretim maliyet verimliliği iyileştirir.” gibi öneriler sunabilir. Bu tür yönlendirmeler, sezgilere dayalı kararları; ekonomik ve teknik modellemeyle desteklenen, veriye dayalı stratejilere dönüştürür.
polysius® connect platformumuzda, yapay zekâ tabanlı anomali tespit sistemi, dünya genelindeki tesislerden gelen sensör verilerini tarayarak mekanik ya da prosesle ilgili sorunların erken belirtilerini saptıyor. Bu algoritmalar; örneğin filtre tıkanıklığını veya rulman üzerindeki gerilimi işaret eden motor akımı değişimleri gibi ince desenleri algılayabiliyor.
Servis ekiplerimiz bu uyarıları alarak müşterilere “Bu titreşim deseni genellikle rulman arızasından önce gözlemleniyor. İki hafta içinde değişim planlamanızı öneririz.” şeklinde proaktif olarak rehberlik edebiliyor. Bu tür erken müdahaleler, plansız duruşların önüne geçilmesine ve sistem güvenilirliğinin artmasına katkı sağlıyor. Gelecekte, yapay zekâ çimento tesislerinin operasyonel süreçlerinin merkezinde, adeta ‘beyni’ olarak konumlanacaktır. İnsan denetimi hâlâ kritik önemde olsa da güvenlik ve proses sınırları çerçevesinde birçok rutin kontrol görevi halihazırda otonom olarak gerçekleştirilebilmektedir. Her üretim döngüsü, yapay zekânın daha fazla öğrenmesini sağlayarak, yarı otonom hatta tam otonom işletme modellerine geçiş sürecini hızlandırmaktadır.
Sonuç olarak, yapay zekâ insan uzmanlığının yerini almaz, onu geliştirir. Polysius olarak biz, çimento üretimi gibi son derece zorlu bir endüstriyel ortamda daha hızlı, akıllı ve tutarlı kararlar alınmasını desteklemek için yapay zekâyı süreçlerimize entegre ediyoruz. Kalite tahmininden performans optimizasyonuna, kestirimci bakımdan süreç kararlılığına kadar, yapay zekâ çimento üretimini daha verimli, istikrarlı ve sürdürülebilir hâle getiriyor. Üstelik bu yolculuk daha yeni başlıyor. Her yeni veriyle sistemlerimiz daha da akıllanıyor, tesislerimiz daha yetkin hâle geliyor.
thyssenkrupp Polysius tarafından geçen yıl çimento üretiminde sağlanan enerji verimliliği iyileşme oranı nedir? Bu oran gelişim açısından önceki yıllara kıyasla nasıl?
Çimento sektöründe enerji verimliliği iyileştirmeleri geleneksel olarak kademeli artışlarla devam eden bir süreç olmuştur. Ancak artık yeni teknolojilerin çok daha büyük sıçramalara olanak sağladığını gözlemliyoruz. Geçtiğimiz yıl, müşteri projelerimizde ton başına özgül enerji tüketimi bazında ortalama %5 civarında bir enerji verimliliği iyileşmesi kaydettik. Bu oran oldukça dikkat çekici, çünkü önceki yıllarda birçok tesisin hâlihazırda yüksek seviyede optimize edilmiş olması nedeniyle iyileşmeler genellikle yıllık %1–2 aralığında gerçekleşti, hatta bazen daha düşük seviyelerde kaldı. 2010’lu yıllarda sektör genellikle mevcut süreçlerin ince ayarıyla yıllık düşük tek haneli yüzdelik artışlar sağlamaktaydı. Geçen yıl gözlemlenen yaklaşık %5’lik iyileşme, gelişmiş öğütme yöntemleri ve optimize edilmiş proses kontrolü gibi yenilikçi tedbirlerin belirgin bir sıçrama yarattığını ve sektörün yeni bir aşamaya girdiğini gösteriyor.
Bu kayda değer ilerlemeyi tetikleyen önemli faktörlerden biri, modernizasyon projeleridir; bu projelerde eskiyen tesis bileşenleri yüksek verimli teknolojilerle yenilenmiştir. Örneğin, daha eski tesislerin modern atık ısı geri kazanım sistemleri ve daha verimli brülörlerle güçlendirilmesi, anında enerji tasarrufu sağlamıştır. Önceden kaybedilen ısı, artık ham maddelerin ön ısınmasında kullanılarak yakıt tüketimini azaltmaktadır. Ayrıca, mekanokimyasal aktivasyon gibi ek ince öğütme aşamalarının devreye alınması da olumlu etkiler yaratmıştır. Daha homojen ve ince çimento partikülleri üretilmesi sayesinde, bazı çimento türlerinde performanstan ödün vermeden öğütme çabası azalmakta ve bu da değirmenlerde elektrik enerjisi kullanımının düşmesini sağlamaktadır.
Genel olarak, bu teknolojiler geçtiğimiz yıl içinde spesifik enerji tüketiminde kayda değer bir azalmaya yol açmıştır. Önceki yıllarla karşılaştırıldığında, artık verimlilik artışlarının hızlandığı bir döneme girmiş bulunmaktayız. Son yıllarda, daha iyi tesis tasarımları ve alternatif yakıt kullanımının artması sayesinde spesifik enerji talebini (örneğin, 1990’dan bu yana yaklaşık %20 oranında) istikrarlı şekilde azaltmış olsak da bu iyileşmeler genellikle kademeli gerçekleşmiştir. Günümüzde ise dijital optimizasyon sistemleri ve yeni tesis konseptleri sayesinde, tek bir yıl içinde çok daha büyük verimlilik artışları mümkün hâle gelmektedir.
Elbette, ilgili tesise bağlı olarak kesin rakamlar değişiklik gösterebilir. Yeni kurulmuş ve zaten maksimum verimlilikle çalışan bir tesisin her yıl %5’lik bir iyileşme sağlaması gerçekçi değil. Ancak küresel ortalamaya bakıldığında, özellikle modernizasyon projelerinde geçtiğimiz yıl olağanüstü başarılı bir performans sergilendi. Bu eğilimin, bazı dalgalanmalar olsa da önümüzdeki yıllarda da devam etmesini bekliyoruz. Önemli olan şudur ki; verimlilikte her bir yüzde puanlık artış, milyonlarca ton çimento üretiminde önemli enerji ve maliyet tasarrufu anlamına gelir. Bu nedenle enerji verimliliğinin artırılması hem bizim hem de müşterilerimizin öncelikli hedeflerinden birisi.
Elektrikle ısıtılan kalker fırınları veya ilave mekano-kimyasal işlemler gibi yeni teknolojiler önümüzdeki yıllarda daha yaygın hale gelirse, yıllık verimlilik artış oranını daha da yukarı çekmemiz mümkün olabilir. O zamana kadar ise, tek bir yılda yaklaşık %5’lik bir artış yakalamak mükemmel bir sonuç ve biz bu başarıyı sürdürmeye kararlıyız.
Türk çimento sektörünü sürdürülebilirlik açısından değerlendirdiğimizde, sizce en büyük fırsatlar ve zorluklar nelerdir?
Türk çimento pazarı hem büyüklüğü ve dinamizmi hem de sürdürülebilirliğin Türkiye’de de giderek önem kazanması nedeniyle bizim için büyük önem taşıyor. Türkiye, Avrupa ve Batı Asya’nın en büyük çimento endüstrilerinden birine sahip. Türkiye’deki birçok tesis hâlihazırda iyi bir teknolojik seviyede olmakla birlikte, sürdürülebilirlik odaklı teknolojilerin daha geniş ölçekte devreye alınması için büyük bir potansiyel mevcut. Türk çimento üreticileri, karbonsuzlaşma sürecine erken dâhil olarak bu alanda rekabet avantajı elde etme fırsatına sahip.
Geçtiğimiz yıl, müşteri projelerimizde ton başına özgül enerji tüketimi bazında ortalama %5 civarında enerji verimliliği iyileşmesi kaydettik. Bu oran oldukça dikkat çekici, çünkü önceki yıllarda birçok tesisin hâlihazırda yüksek seviyede optimize edilmiş olması nedeniyle iyileşmeler genellikle yıllık %1–2 aralığında gerçekleşti, hatta bazen daha düşük seviyelerde kaldı.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, sürdürülebilirlik artık bir pazarlama unsuru haline de geliyor. Türkiye’den çıkacak “yeşil çimento”, özellikle AB Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) gibi düzenlemeleri hayata geçirmesi durumunda, uluslararası pazarda önemli bir rekabet avantajı sağlayabilir. Şimdiden, Türk müşterilerimiz arasında bu yeni yolları keşfetmeye yönelik güçlü bir ilgi ve iştah gözlemliyoruz.
Türkiye, alternatif yakıt kullanımı açısından da kayda değer bir potansiyele sahip. Giderek artan nüfusu ve sanayi altyapısı ile Türkiye’de büyük miktarda atık ve artık malzeme üretiliyor. Bu malzemelerin önemli bir kısmı hâlâ enerji geri kazanımı amacıyla tam kapasiteyle değerlendirilmiş değil. Türk çimento tesisleri, bu atıkları fosil yakıtların yerine kullanarak hem doğal kaynak tüketimini azaltabilir hem de emisyonları önemli ölçüde düşürebilir. Bu noktada, örneğin prepol® SC gibi teknolojilerimiz son derece uygun çözümler sunuyor. Türkiye’de hâlihazırda alternatif yakıt kullanım oranı %50’nin üzerine çıkan öncü tesisler görmekteyiz ve bu oran zamanla %70–80 seviyelerine ulaşabilir. Bu da küresel ölçekte liderlik anlamına gelir. Türk çimento üreticileri, bu tür çözümlere yatırım yapma konusunda giderek daha istekli hale geliyor; bunda ithal fosil yakıtların (örneğin kömür, petrokok) yüksek maliyetinin payı büyük. Bu noktada sürdürülebilirlik ve ekonomik verimlilik el ele ilerliyor: daha az kömür ve daha fazla yerel biyokütle atığı kullanmak, hem maliyetleri düşürüyor hem de emisyonları azaltıyor.
Bir diğer önemli fırsat ise mevcut tesislerin modernizasyonunda yatıyor. Türkiye’deki birçok çimento tesisi 1990’lı veya 2000’li yıllarda inşa edildi. Daha verimli değirmenler, yeni filtre sistemleri veya atık ısı geri kazanım üniteleri gibi bu tesislerde yapılacak iyileştirmeler çevresel performansı anlamlı ölçüde artırabilir. Diğer ülkelerde, orta ölçekli yatırımların bile (örneğin, elektrik üretimi sağlayan bir klinker soğutucu kurulumu) büyük etkiler yaratabileceğini gördük. Bu tür modernizasyon adımları Türkiye genelinde yaygın şekilde hayata geçirilebilir ve çoğu zaman birkaç yıl içinde yatırımın geri dönüşü sağlanabilir. Polysius olarak, bu alanda görev yapan servis ve revizyon ekiplerimizle Türkiye’deki üreticilere özel, ihtiyaca yönelik çözümler sunmaya hazırız.
Elbette, Türkiye pazarında sürdürülebilirlik bağlamında bazı zorluklar da söz konusu. Bunlardan biri ekonomik dalgalanmalar. Çevre dostu teknolojilere yönelik daha büyük yatırımlar, finansman sağlanmasını ve istikrarlı düzenleyici çerçevelere duyulan güveni gerektirir. Ekonomik belirsizliklerin veya yüksek enflasyonun yaşandığı dönemlerde, şirketler geri dönüş süresi uzun olan projelere başlama konusunda tereddüt yaşayabiliyor. Bu durumu göz önünde bulundurarak, uygun maliyetli ve ölçeklenebilir çözümler sunuyoruz.
Bir diğer önemli zorluk ise mevzuatsal netlik. Türkiye, bazı Avrupa emisyon standartlarına uyum sağlamak gibi daha sıkı çevre düzenlemelerine doğru ilerlerken, sektörü sürdürülebilirliğe tam olarak yönlendirmek için net uzun vadeli hedeflere ve teşviklere ihtiyaç duyuyor. Eğer CO₂ azaltımına yönelik net bir yol haritası mevcut olsaydı, yatırımların hızı önemli ölçüde artabilirdi. Polysius olarak biz, Türk müşterilerimizle yakın bir diyalog içinde çalışıyor ve küresel eğilimleri kendileriyle paylaşıyoruz. Çoğu zaman, daha sürdürülebilir bir yapıya geçişin itici gücü, diğer ülkelerin de bu yönde ilerlediğini ve eninde sonunda başka alternatif kalmayacağını anlamaktan kaynaklanıyor. Biz rolümüzü kısmen bir danışman ve bilgi taşıyıcısı olarak görüyor, dünyanın dört bir yanından en iyi uygulamaları Türkiye’ye getiriyoruz.
Eğitim ve farkındalık da sürdürülebilirlik sürecinde önemli faktörler arasında yer almakta. Sürdürülebilirlik, kimi zaman alternatif yakıtların kullanımı ya da yeni bağlayıcılarla tutarlı kalite sağlanması gibi, yeni operasyonel yaklaşımlar veya teknik bilgi birikimi gerektirebiliyor. Bu noktada, Türkiye’deki sektör profesyonelleriyle yakın iş birliği içinde çalışıyor; yeni teknolojilerin sorunsuz bir şekilde hayata geçirilebilmesi için eğitim programları ve atölye çalışmaları sunuyoruz. Türk mühendisleri ve tesis operatörleri yüksek düzeyde yetkinliğe sahip. Faydaları anladıklarında ve gerekli bilgiye sahip olduklarında, yeni süreçleri başarıyla uygulamaya koymaktadırlar.
Sonuç olarak, Türk çimento pazarını sürdürülebilirlik açısından son derece umut verici görüyoruz. Bu yolu ciddi şekilde takip eden birçok kararlı şirket bulunmaktadır. Türkiye, “yeşil çimento” alanında bölgesel bir lider olma potansiyeline sahip. Ekonomik baskılar ve henüz gelişmekte olan düzenlemeler gibi zorluklar gerçek olmakla birlikte, aşılabilir niteliktedir. Doğru iş birlikleri ve adım adım iyileştirmelerle, Türk çimento sektörü güçlü pazar konumunu korurken emisyonlarını önemli ölçüde azaltabilir.
Biz thyssenkrupp Polysius olarak, bu yolculuğu Türk iş ortaklarımızla birlikte gerçekleştirmeyi dört gözle bekliyoruz. 30 yıllık küreselleşme deneyimimiz, yerel koşullara uyarlanmış çözümler sunmamızı mümkün kılıyor. Kısacası: Türkiye, sürdürülebilir çimento üretimi için büyük bir potansiyele sahip ve biz ileri teknoloji, danışmanlık desteği ve uzun vadeli iş birliği ile katkı sağlamaya hazırız.
Son olarak bize kendi kariyer yolculuğunuzdan bahsedebilir misiniz?
Kariyer yolculuğum, çimento ve endüstriyel tesis mühendisliği sektöründe derinleşmiş olup, özellikle uluslararası satış, iş geliştirme ve stratejik müşteri ilişkileri alanlarında yoğunlaşmıştır. Profesyonel hayatımın başından itibaren, teknolojik karmaşıklığı küresel önemiyle birleştiren sektörlere ilgi duydum. Çimento sektörü de bu iki özelliği bünyesinde barındırıyor.
thyssenKrupp Polysius bünyesinde geçirdiğim son birkaç yılda, Türkiye, Orta Doğu ve Avrupa gibi önemli çimento pazarlarındaki müşteriler, proje ortakları ve paydaşlarla kapsamlı iş birlikleri yürütme fırsatı buldum. Bu bölgeler, kapasite artırımı ihtiyaçlarından daha sıkı çevresel ve düzenleyici gerekliliklere kadar farklı zorluklar ve fırsatlar sunmakta olup, hepsi özel ve ileri görüşlü çözümler gerektirmektedir.
Farklı görevlerimde, yeni pazar fırsatlarını tespit etmek ve değerlendirmek, müşteriye özel modernizasyon konseptlerini geliştirmek ve karmaşık tesis çözümlerinin iş planından müzakere ve uygulamaya kadar uçtan uca destek sağlama sorumluluğunu üstlendim. Brownfield yükseltmelerinden, verimlilik odaklı revizyonlara ve dijital araçların mevcut operasyonlara entegrasyonuna kadar, hedefim her zaman teknik uzmanlık ve stratejik ortaklık yoluyla katma değer yaratmak oldu.