Dr. Burak Köseoğlu
Swiss Consulting
Türkiye ve dünyada 2024 yılında ekonomi ile çimento sektöründe bizleri neler bekliyor?
2022’de yanı başımızda Ukrayna ile Rusya arasında başlayan savaş, Şubat ayında 2. yılını tamamladı. Filistin ile İsrail arasında başlayan ve binlerce masum insanın hayatını kaybettiği savaş ise 4’üncü ayına girdi. Birkaç hafta önce Pakistan topraklarına ise komşumuz İran tarafından füzeler atıldı ve Pakistan’da aynı şekilde cevap verdi. Çin ile Amerika arasında yaşanan gerilim devam ederken, ülkeler bölgede yaşanan sıcak gelişmeleri yakından takip ediyor. Jeopolitik olarak bakıldığında deyim yerindeyse dünya kaynıyor. Tüm bu gelişmeler ile sosyal, ekonomik ve siyasi alanda gelinen konjonktür, küresel çimento sektörünü de doğrudan etkilemeye devam ediyor. Dünya ekonomisi giderek daha fazla küreselleşiyor. Bu küreselleşme, uluslararası ticaretin artması, sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, iletişim teknolojilerindeki ilerlemeler ve uluslararası iş birliğinin gelişimi gibi faktörlerle yakından ilişkili. Küreselleşme, dünya ekonomisini derinden etkileyen bir dönüşüm sürecidir ve bu sürecin getirdiği bazı önemli boyutları var. Artık yerel ya da bölgesel olarak üretilen bütün metalar, uluslararası piyasaya açık hale getirilebiliyor ve talep küresel düzeyde geliyor. Yukarıda sayılan ve küresel düzenin akmasına yol açan her türlü olay, Kelebek Etkisi yaratarak tüm endüstrileri yakından etkiliyor. Örneğin yukarıda sayılan ve çoğu yakın bölgemizde gerçekleşen savaşların neden olduğu lojistik sorunlar ve enerji krizleri, çimento sektörünün girdileri ve genel ekonomisi üzerinde oldukça olumsuz sorunlar doğurdu. Bu ve benzeri birçok nedenden dolayı da dünya aslında hem çok büyük ama oldukça da küçük bir yer haline geldi.
Peki, siyasi ve idari krizler dünya ekonomisini nasıl etkiliyor?
İlk olarak Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan Covid 19 pandemisi ve birçok alanda yarattığı krizin ardından 2021 yılında Evergrande Krizi ile gayrimenkul sektörü ciddi bir sıkıntıya girdi. Bu krizi takip eden aylarda Sunac ve Country Garden gibi birçok gayrimenkul firması da bu krizden etkilendi. Zaten geçtiğimiz yıl uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch tarafından zor durumdaki Çinli inşaat şirketlerinin %40 oranında olabileceği ifade edilmişti. Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi listesinde Çin, 81 firma ile ilk sıradaki yerini koruyor. Fitch raporuna göre bu büyük şirketlerin bir bölümünü de zorlu günler bekliyor. Bugün itibari ile dünyada yıllık inşaat üretimi 6.13 milyar m² civarında ve Çin tek başına bunun 2 milyar m²’sini üretiyor. Çin’de 2022 yılı itibari ile yaklaşık 110.000 kayıtlı müteahhit bulunuyor. Çin konut fiyatları Mayıs 2019’da yıllık % 10.9 artış kaydetmişken, 2023 yılı başından bu yana negatif seyrine devam etmiş ve son aylarda yıllık artışlar 0 (Sıfır) düzeyinde ilerliyor.
Çin’de pek çok insan ipotekli borçlanma yoluyla ülkenin en büyük inşaat şirketlerinden ön satışla, henüz inşa edilmemiş konutlar satın aldı. Şimdi bu şirketlerin yaşadığı borç krizi ve genel ekonomik zorluklar, dünya ekonomisi açısından da birçok farklı noktada kaygı uyandırmaya devam ediyor. ABD borsası, Çin borsasından çok daha büyük ve Çin’de borsaya kayıtlı varlıkların %20’si gayrimenkulle ilgili. ABD’de ise bu oran sadece %5 oranında. Bu da bize açıkça gösteriyor ki; Çin’de gayrimenkul sektörü çok şişirilmiş durumda. Bu durumu toparlayabilmek adına Çin hükümeti 3 yıldır her yolu deniyor ama sektördeki kriz maalesef devam ediyor. Bu durum haliyle Çin için ihtiyaç duyulan yıllık %7 ve üzerindeki büyüme oranlarını da önlerken, dünya ekonomilerini kökten etkiliyor. Çin tarafında bir türlü artmayan, artamayan talep de dünyayı yavaşlatmaya devam ediyor. Yaşlı kıta Avrupa’da ise giderek yaşlanan nüfus ve taleplerin hızla düşmesi ile ortaya ısrarcı bir enflasyon çıkıyor. Asya’nın diğer ekonomilerindeki toparlanmanın yavaşlığı Amerika’yı sevindiren bir iyileşmeye sağlarken halen FED hedefinin iki katına yakın seyreden enflasyon, bir yandan faizlerdeki yüksek seviyeyi düşürmeye engel durumda. Kısacası tüm dünyada ekonomik olarak bir durağanlık ya da zaman zaman gerileme yaşanıyor.
Tüm bu karışıklık içinde 2024 yılı için nasıl bir dünya bizi bekliyor?
2024 yılında Türkiye ekonomisi için beklenenler açısından bir yorumlama yapmak da yerinde olacaktır. 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimler aslında mevcut hükümet açısından bir yerel seçimden çok, seçmenin bir onayı niteliğinde görüldüğü için seçim ekonomisi işaretlerinin etkilerini Nisan ayına kadar göreceğiz. Ocak 2024 tarihinde enflasyon rakamlarının %9 – %11 arasında bir yerlerde olması şaşırtıcı olmayacaktır. En yüksek enflasyonu Nisan-Mayıs aylarında %80 civarında görmemiz olası bir durum. Bu da faiz tarafında hızlı bir inişi neredeyse imkânsız kılarken, yabancı ilgisini de sınırlayacaktır. Bu yıl konut ve inşaat sektöründe yine maliyetlerin hızla artacağı ancak satış tarafında hem talebin hem de fiyatların düştüğü bir yıl olabilir. Banka kredileri tarafında 2024 yılı için likidite ve talebin azaltılması için beklenen uygulamalar dolayısı ile faiz oranlarında hızlıca bir düşüş olmaması talebin düşük seyrinin devamına sebep olacaktır. Yüksek enflasyon oranlarında normalleşmeye doğru dönüş ve yıl sonunda OVP hedefi olarak belirlenen %36 oranına yaklaşabilmek için tüketim talebinin düşürülmesi için daraltıcı politikaların yeterli oranda uygulanması, vergi gelirlerinin genele yayılması, Turizm gelirlerinde artış ve ihracatın artırılması yanında merkez bankası rezervlerinde net rezervin -45-50 milyar USD düzeyinden + alana çekilmesi bir gerekliliktir. Bu ekonomik gerçeklerden yola çıkarsak 2024 yılında Türkiye içinde ortalama büyüme oranları % 2,5 seviyelerinde kalabilir. Buda tüm sektörler gibi çimento sektörü içinde sıkıntılı sürecin devamına sebep olacaktır.
Olumlu alanda, maalesef 2023 yılında yaşadığımız deprem felaketi sebebiyle bu bölgede artan bir yeniden yapılanma talebi olması ve devletin buralarda öncü olması 2024 yılında da talebin belli bir miktarına destek olacak gibi gözüküyor. Ancak negatif alanda devletin yatırımlarını küçültecek olması ve özellikle İstanbul’da yeni projelerin miktarında ciddi azalmalar devam edecek gibi. Yabancılardan beklenen alımlarda hızla gerilemeye devam ediyor.
Tüm bu gelişmelerin eşiğinde Türk Çimento sektörünü neler bekliyor olabilir?
52 adet entegre tesis, 18 paketleme ve öğütme tesisi, 70 fabrikası ile Türk çimento sektörü, Avrupa’nın birincisi ve dünyanın sayılı güçlerinden birisi. Bunu geliştirmek için de önümüzdeki dönemde kendine mutlaka yabancı ülkelerde yeni pazarlar bularak ihracatını mümkün olan en yüksek seviyeye çıkartmak zorunda. Bunun yanında tüm şirketlerimizin verimliliği artıracak, özellikle Yapay Zeka destekli bazı üretim teknolojileri ve uygulamaları da yavaş yavaş sistemlerine entegre etmek için hazırlıklara başladığını görüyoruz. Aslında ülkemizin dört bir tarafını çeviren komşularımızdaki savaş ve yıkımlar, bir insanlık dramı yaşanmasına sebep olmakla birlikte sektör için Filistin, Ukrayna, Suriye gibi ülkelerde oldukça büyük pazarlar da açılabilir. Ancak her şey bu çatışmaların bir an önce bitirilmesine ve barışın yeniden gelmesine bağlı.
Sektörün 2023 yılında yapmış olduğu yatırımların devam etmesi ile 119.000.000 ton kapasiteye ulaşan çimento üretimi, dünyanın en büyük 5.’si konumuna kadar yükseldi. Fakat 2021, 2022, 2023 yıllarında yurt içinde daralan sektörün ihracatında ise düşüş trendi devam etti. Bu noktada Türkiye’nin 2024 yılı için ABD ve Ortadoğu pazarlarındaki payını büyütürken kendine yeni bölgelerde de pazar araması adeta bir zorunluluk gibi görünüyor. Sektörün öncüsü konumundaki birçok şirket için daha iyi pazarlama stratejileri, yenilikçi ve yaratıcı bazı Ar-Ge çalışmaları yapmak, bu ivmeyi hızlandırmakla mümkün olabilir.
Bu yıl dünyada 50’den fazla ülkede seçim var. Bunlar arasında ABD, Rusya, Hindistan, Endonezya gibi nüfus açısından dev ülkeler de yer alıyor. Diğer yanda devam eden çatışmalar, savaşlar ile ekonomilerde halen devam eden kırılganlık ve yüksek faizler gündemimizde olmaya devam edecek gibi. Bu durumda Türkiye hızla hem bölgesel hem de küresel bir aktör olarak ekonomik kalkınma ve gelişmesinde önemli rolü olan bu sektöre ilişkin geleceğe dönük stratejiler oluşturmak zorunda.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de enerji ve yakıt konusu ana maliyet giderlerini teşkil etmektedir. Bu nedenledir ki, çimento sektörüne dair ekonomik analiz yapılırken ele alınması gereken başlıca etkenlerden biri de enerji ve yakıttır. İşte tam bu noktada bence hükümet tarafının da sektörü özellikle ihracata teşvik edecek yeni önlemler alması zorunlu hale geliyor. Sektörün enerji ihtiyacını karşılaması gibi sektörün kendisince sağlanacak bazı teşviklerin devreye alınması bu yavaş dönemleri daha verimli hale getirmek için önemli bir adım olabilir. Bu durum, Çin’de birkaç yıldır yaşanan inşaat krizinin dünyanın açık ara en büyük üreticisi konumundaki Çini firmaları da ihracat pazarlarında aktif olmaya zorlayabilir.
Tüm bu gerçeklerin ışığında Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına başladığımız bu günlerde 2024 yılında tüm sektörlerin el ele vererek hareket edeceğine ve herkesin üzerine düşeni yaparak ekonomiye katkıda bulunacağına inanıyorum.