Bir yanda haftalarca devam eden ve bir türlü söndürülemeyen yangınlar, bir yanda aniden bastıran ve bulunduğu bölgeyi derinden etkileyen seller. Aylarca, hatta yıllarca yağış alamadığı için kuraklaşan ve bir daha verim veremeyecek hale gelen topraklar. Hiç beklenmedik anda oluşan kasırgalar, hortumlar, fırtınalar, rüzgarlar. Büyük, hatta kocaman parçalar halinde kopan ve eriyen buzullar, bunlara bağlı olarak her yıl giderek seviyesi yükselen okyanuslar ve denizler. Nesli yok olan hayvanlar, florasını devam ettiremeyen bitki toplulukları. Tüm bunların sebebi ise iklim değişikliği. 1750’li yıllardan bu yana devam eden sanayileşme ile artan fosil yakıt kullanımı ve buna bağlı olarak oluşan sera etkisi dünyamızı yavaş yavaş öldürüyor. Kısa süre önce Birleşmiş Milletler’e bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde açıkladığı gibi artık kırmızı alarmlar çalıyor. Eğer hemen ve acil olarak önlem almazsak rapora göre, sera gazlarının atmosfere salımının devam etmesi sonucu yaklaşık 15 yıl içinde önemli bir sıcaklık sınırı aşılabilir.
Dünyanın gündemi sürekli olarak savaşlar, hastalıklar, pandemi, göçler, ekonomi haberleriyle her gün değişmeye devam ediyor. Gündem sürekli dolu ve hepimiz bu haberlere sürekli olarak maruz kaldığımız için dışarıda neler olduğunu pek göremiyoruz. Başımızı kaldırıp çevremize ve doğaya da bakmadığımız için de dünyamız üzerinde ne denli bir tahribat yarattığımızı fark edemiyoruz. Bugünlerde ortalama sıcaklıklar hiç olmadığı kadar yüksek, dünyanın her yerinden yangın, sel, erozyon, hortum haberleri geliyor, buzullar eriyor, canlı türlerinin nesilleri tükeniyor. Bir yanda yangınlar varken bir yanda seller oluyor. İklim değişiyor ve bunun temel sebebi de bizleriz. Biz insanlar içinde yaşadığımız dünyayı kendi ellerimizle bozduk, bozuyoruz. Sanayi, küreselleşen dünya, teknolojik gelişmeler, fosil yakıtların kullanımı, nükleer enerjinin kullanımının artması, yolları dolduran otomobiller ve yoğun enerji tüketimi dünyamızı artık yaşanamaz hale getiriyor. Biraz daha geniş çerçevede baktığımızda yaptıklarımız şöyle karşımıza çıkıyor;
– Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyanın hemen her yerindeki 10 kişiden 9’u kirli hava soluyor.
– Dünyada 663 milyon kişinin içilebilir, temiz suya erişimi yok.
– Her gün yaklaşık 1.000 çocuk su ve temizlik koşullarına bağlı olarak önlenebilir hastalıklardan yaşamını yitiriyor.
– Yaklaşık 1,8 milyar insan pis su kaynaklarını kullanıyor.
– Hava kirliliği, saat başı 800, dakika başı 13 kişinin hayatını kaybetmesine yol açıyor.
– 2016 yılı küresel afet değerlendirilmesine göre 750 büyük ölçekli doğal afet meydana geldi ve doğal afetler nedeniyle 9.200 kişinin hayatını kaybetti.
– Türkiye’de ise 1 milyonda 530 ölümün kirlilik kaynaklı olduğu tahmin ediliyor.
– Her gün 2 milyon tondan fazla atık su, endüstriyel ve tarımsal atık dünya sularına deşarj edilmektedir.
İklimi nasıl bozuyoruz?
Tüm evrende üzerinde yaşamımızı sürdürebileceğimiz tek yer olan dünyamızı nasıl bu hale getirdik? Yanıt bizi koruyan ve dünyamızı da yaşanabilir hale getiren atmosfer ve sera gazlarında gizli. Atmosferimiz içerisinde yer alan ve genel olarak sera gazı adı verilen karbondioksit, ozon, su buharı gibi gazların bir bölümünü tekrar dünyamıza yansıtır. Bu etki, havanın ortalama 15 derece olmasını sağlayacak bir sera etkisi yaratır ve bu etki de bize canlı hayat için gerekli ortamı sunar. Ortaya çıkan bu optimum ısı düzeyi olmasa dünya hızla -20 dereceleri görür ve tüm canlı yaşam ortadan kalkar.
İşte bu denge ve düzen 1700’lü yıllarda insanoğlunun başlattığı sanayileşme süreci ile yavaş yavaş bozulmaya başladı. Petrol ve kömür gibi yerden çıkan fosil yakıtları kullanmaya başlayan insanlar, zamanla tam bir dengede duran sera gazı oranını artırmaya başladılar. Bir yandan kömür, petrol gibi fosil yakıtları kullanarak bunların gazlarını doğaya saldılar, bir yandan ormanları keserek yok ettiler ve içinde bulundukları ortamı doğrudan bozdular. Bugün birçok farklı uluslararası kuruluşun üzerinde fikir birliğine vardığı konu, iklim değişikliğinin ana sebebinin fosil yakıtlardan ortaya çıkan karbondioksitin sera gazlarını artırması ve bununda ortalama sıcaklıkları yükseltmesi olduğu. 1800’lü yıllardan bu yana sıcaklı 1,2 derecenin üzerinde attı ve uzmanlar bunun 1,5 derecede sabit tutulmazsa geri dönülemeyecek sonuçlar olacağını söylüyorlar.
18. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Sanayi Devrimi atmosferdeki sera gazlarını sürekli olarak arttırmasına sebep olduğundan doğal dengenin giderek bozulması kaçınılmaz oldu. Sera etkisinin sonucu olarak 25 yılda Antartika kıtası hissedilir oranda ısındı, bu da deniz seviyelerinin yükselmesine yol açtı. Atmosferi oluşturan azot, oksijen, argon, karbondioksit, metan ve su buharı gibi gazların bileşimindeki değişikliklerle, havada biriken karbondioksit ve diğer gazların salınımı sera etkisi yaratarak yeryüzünün hızlı bir şekilde ısınmasına neden oluyor. (TÜBİTAK, 2007)
Sanayi Devrimi, domino taşlarının ilkini düşürerek sırasını, 19. yüzyılın ortalarından bugüne kadar küresel ısınmanın %60’ına sebebiyet veren fosil yakıtlara bıraktı. Otomobil egzozlarından ve fabrika bacalarından çıkan gazlar, petrol, kömür ve yan ürünleri, atmosferdeki karbondioksit gazını arttıran fosil yakıtlar, günümüzde hala yoğun olarak kullanılıyor. Fosil yakıtları dışında, tarım alanlarının ve ormanlık alanların azaltılması, sanayileşme süreçleri ve özellikle çimento üretimi gibi faaliyetler, atmosferdeki sera gazlarının birikimini hızlandırıyor. (DMİ, 2007)
İklim değişikliğinin etkileri
Günümüzde ise iklim değişikliğinin etkilerini çok sık ve artık gözle görülür şekilde yaşamaya başladık. Seller, kasırgalar, hortumlar daha sık görülüyor. Buzullar düzenli olarak eriyor, hatta öyle ki büyük parçalar halinde kopuşlar oluyor. Buna bağlı olarak okyanus ve denizlerdeki su seviyeleri yükseliyor. Uzmanlar Venedik gibi kentlerin birkaç on yıl içerisinde bu sorunla ciddi şekilde karşılaşacağını öngörüyor. Kuraklık ve susuzluğa bağlı olarak bitki ve hayvan ekosistemleri ciddi zararlar görüyor, nesiller ortadan kalkıyor, toplu ölümler yaşanıyor. Hemen her gün büyük çaplı yangınlar oluyor ve bazen bunlar haftalarca söndürülemiyor. Sıcak hava dalgaları sadece bitki ve hayvanları değil, insanları da öldürüyor.
Birleşmiş Milletler’in Şubat 2007’de yayınladığı “ Küresel Isınma Raporu” ilk kez küresel ısınmadan %90 insanların sorumlu olduğuna yer verilmiştir. (BM, 2007) 2100 yılına kadar sıcaklık artışının dünyada yaratacağı değişiklikler ise şu şekilde belirtilmiştir; Kutup buzullarının erimesi ile Antartika’nın yok olma tehlikesiyle karı karşıya bırakırken, Bangladeş ve Hollanda gibi pek çok kıyı şeridi ülkesinin sular altında kalması kaçınılmaz bir sondur. İklimin değişikliği, sıcak hava dalgalarını ve şiddetli fırtınaları da beraberinde getirecektir. Diğer bir yandan sanayileşme, fosil yakıtları gibi problemlere çözüm bulunsa durumda bile küresel ısınma ve deniz seviyelerinde yükselişin yüzyıllarca devam edeceği ortaya konmuştur. (Cnnturk, 2007a)
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHRC) verilerine göre 2008’den beri her yıl ortalama 21,5 milyon insan sel ve kuraklık gibi afetlerden dolayı göç etmek zorunda kalıyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) iklim değişikliğinin göç akımlarını üç şekilde etkileyeceğini belirtiyor. Bunlardan ilki, ısınmanın bazı bölgelerde tarımsal verimliliği ve temiz suyun azalmasına sebep olması nedeniyle yaşanacak olan göç. İkincisi, özellikle tropikal bölgelerde aşırı yağış nedeniyle yaşanacak ani sel ya da akarsu taşmaları gibi aşırı hava olaylarının artması nedeniyle insanları kitlesel olarak yer değiştirmeye itecek olan göç. Üçüncüsü ise deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle seviyenin altında kalan kıyı bölgelerinin yok olması üzerine milyonlarca insanı yer değiştirmek zorunda bırakacak olan göç.
Amerikan Newsweek Dergisi’nin Nisan 2007 sayısı, küresel ısınmanın tüm olumsuzluklar bir yana bazı bölgeler için olumlu yönleri olabileceğini ortaya koyan bir araştırma yayınladı. Araştırmaya göre; Norveç ve Finlandiya gibi soğuk iklime sahip ülkelerde sadece tarım sezonunu uzatmakla kalmayıp, turizm sezonunun tüm yıla yayılmasına neden olacaktır. Bunun dışında Sibirya’nın donmuş alanlarının küresel ısınmayla birlikte tarım ve hayvancılık açısından verimli hale gelecek
olması, ABD’de 2.5C°’lik bir ısınmanın yıllık ölüm sayısını 40 bin kişi kadar azaltacağı beklentiler arasındadır. Ayrıca, Kanada, Rusya ve İskandinavya gibi soğuk iklim yapısına sahip ülkelerde kış soğuğunun azalmasıyla, tarımsal üretimin artması ve ölümlerin azalması olumlu beklentiler arasında yer almaktadır. (Cnnturk, 2007b)
Daha neler yaşayacağız?
Kısa süre önce Birleşmiş Milletler’e bağlı Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin açıkladı rapor bu gerçekliği gözler önüne tekrar serdi. Rapora göre, sera gazlarının atmosfere salımının devam etmesi sonucu yaklaşık 15 yıl içinde önemli bir sıcaklık sınırı aşılabilir. Raporda ayrıca, bu yüzyıl sonunda deniz seviyelerinin 2 metreye kadar yükselebileceğine dikkat çekiliyor. Raporu yazan bilim insanları, 1970’den bu yana dünya yüzeyindeki sıcaklıkların son 2000 yılda diğer herhangi bir 50 yıllık periyottan daha hızlı arttığını söylüyorlar.
Rapordan farklı veriler;
• Dünya yüzeyinde sıcaklık, 2011-2020 arasında 1850-1900 arasındakinden 1,09 °C daha yüksekti
• Son beş yıl, 1850’den bu yana kaydedilen en sıcak dönem oldu
• Son zamanlarda deniz seviyesindeki yükselme oranı, 1901-1971 ile karşılaştırıldığında neredeyse üç katına çıktı
• 1990’lardan bu yana buzulların küresel olarak erimesinin ve Arktik deniz buzundaki küçülmenin en önemli itici gücü, “büyük olasılıkla” (% 90) insan etkisi
• Sıcak hava dalgaları da dahil olmak üzere aşırı sıcakların 1950’lerden bu yana daha sık ve yoğun hale geldiği, soğuk olayların ise daha az sıklıkta ve daha az şiddetli hale geldiği “neredeyse kesin”
İklim değişikliği ve çimento sektörü
İklim değişikliği üzerinde çok önemli etkilere sahip olan karbon emisyonları özelinde çimento sektörüne de büyük görevler düşmektedir. Bugün dünya çapında çimento üretimindeki emisyonlar, tüm küresel emisyonların yaklaşık %5’ini oluşturur. Burada dekarbonizasyon ve yakıt kaynaklı emisyonlar gibi doğrudan emisyonlar ve tesisteki aktivitelerin sonucu olan ancak başka tesislerden kaynaklı dolaylı emisyonlar sayılabilir. Çimento sektörünün çatı kuruluşlarından TürkÇimento, Türk çimento sektörünün sera gazlarının azaltımına/ kontrolüne yönelik aşağıdaki kaldıraçları uygulamak üzere çalışmalar ve yatırımlar yapmasını teşvik ediyor.
• Enerji verimliliğini artırmak
• Alternatif yakıt kullanmak (özellikle biyokütle kaynaklı atıklar)
• Klinker/çimento oranını azaltmak (katkılı çimento kullanımını artırmak)
• Yeni ve inovatif teknolojileri kullanmak (ör. Karbon yakalama, depolama ve kullanım)
Ülkemizdeki çimento fabrikaları, mevzuat uyarınca her yıl düzenli olarak sera gazı izleme, raporlama ve doğrulama sürecini gerçekleştirir.
Karbon Ticaret Sistemleri
Türkiye, Kyoto Protokolü’nün emisyon ticaretine konu olan esneklik mekanizmalarından yararlanamıyor. Ülkemizde, Kyoto Protokolü kapsamında veya bağımsız resmi bir emisyon ticaret sistemi veya emisyon vergi sistemi bulunmuyor. Bununla birlikte, çevresel ve sosyal sorumluluk ilkesi çerçevesinde kurulmuş Gönüllü Karbon Piyasası’na yönelik projeler uzun süredir geliştirilmekte ve uygulanmaktadır.
Önceki HaberAVRUPA YEŞİL MUTABAKATI
CemenTürk Dergisi
CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.
Benzer İçerikler
Yorum Yap