Murat Kahya
Medcem Çimento Genel Müdürü
Dünyanın ve Türkiye’nin en büyük ve önemli çimento
üreticilerinden biri olan Medcem Çimento, yakın zamanda
açıkladığı yatırımlar ve farklı projelerle büyümeye
devam ediyor. Şirketin yakın zamandaki durumu
ve genel faaliyetlerinden bahseder misiniz?
2015 yılında greenfield bir proje olarak faaliyete başladık. 1992 yılından bu yana çimento sektöründe faaliyeti bulunan Eren Holdingin bir kuruluşuyuz. Fabrikamızda günlük 11.500 ton klinker üretim kapasitesine sahibiz ve bu hacim ile ülkemizin ve Avrupa’nın tek hatta üretim yapan en büyük fabrikasıyız. 3.5 milyon ton klinker üretim kapasitemiz ile yıllık 4 milyon ton üzerinde çimento satışı gerçekleştiriyoruz. Tüm dünyadaki hedef pazarlarımıza fabrikamıza 13 km mesafede inşa ettiğimiz ve kendimize ait olan Mecdem Port limanımızdan kolaylıkla ulaşıyoruz. Tüm bu yapıyla hem ülkemizin hem de dünyanın sayılı, büyük çimento şirketleri arasındayız.
Halen pandeminin etkilerinin küresel ölçekte devam ettiği bir süreçten geçiyoruz. Biz Medcem Çimento olarak tüm bu süreç boyunca ara vermeden üretim çalışmalarımıza devam ettik. Bir yandan ihracat çalışmalarımız devam etti, bir yandan da ciddi ve büyük yatırımlarla büyümemizi sürdürdük. Üretimimiz artarken satış ve ihracat rakamlarımız büyüme seyrini sürdürüyor. Tüm bunlara paralel olarak yatırım çalışmalarımız da tüm hızıyla sürüyor.
Çimento sektörü küresel ekonomideki dalgalanmalar, büyümede gerçekleşen yavaşlama, büyük güçlerin ticaret savaşları gibi faktörlere bağlı olarak 2018 yılının sonunda bir daralma yaşamıştı. Bunun ardından inşaat sektörünün büyük sorunlar yaşadığı 2019 yılında çimento sektörü iç pazarda yaşanan önemli daralma sonucunda son 10 yılın dip seviyesinde kapatmıştı. Ardından da hepinizin bildiği gibi pandeminin etkileri ile geçen bir 2020 yılı geçirdik. Tüm bu süreçte Medcem çimento olarak bizim gündemimiz kriz yönetimine odaklanarak sürekli dalgalanan ve değişen ekonomik etkilere karşı şirketi nasıl uyumlu hale getireceğimiz oldu. Pandeminin küresel ve yerel etkilerine rağmen ihracatta yaşanan büyüme ile 2020 yılını beklentilerimizin üzerinde kapattık. İç pazarda %36, ihracatta %16 hacimsel olarak büyürken, ciromuzda da %43 büyüme sağladık.
2021 yılına da hızlı bir giriş yaptık ve %100 kapasite kullanımı ile yolumuza devam ediyoruz. İlk 6 ayı satış ve karlılık hedeflerimizin üzerinde geçtik. Ancak son zamanda küresel düzeyde emtia fiyatlarının ciddi olarak yükselmesi, maliyetlerimizi de büyük oranda artırdı. Maliyetlerimizin ana kalemi olan yakıt fiyatlarında son bir yılda %200’ün üzerinde bir artış oldu ve 3 katına çıktı. Yine ikinci büyük giderimiz elektrik fiyatlarında da 2021 yılı içinde %55 bir artış söz konusu. Bu da çimento satış fiyatlarının artmasına neden oldu. Bu nedenle yılın 2. yarısında karlılıklarda bir miktar azalma olacak, fakat satış hacmimiz aynı performansta devam edecek.
Kısa süre önce açıkladığınız yatırım kararı ile büyük
yankı uyandırdınız. Dünyanın ve Türkiye’nin ekonomik
olarak zorlu dönemlerden geçtiği bu zamanda bu
yatırım ile kapasitenizi çok büyük oranda artıracaksınız.
Neden bu denli büyük bir büyüme ve atılım gerçekleştiriyorsunuz?
Şirket olarak bizim temel yaklaşımımız sürekli büyüme ve yatırımlarla iç ve dış piyasalarda daha fazla pazar payına sahip marka olmak üzerine kurulu. Bu amaçla felsefemizi daha iyi ve kaliteli üretim yapabilmek için farklı lokasyonlarda yatırımlar yapmak, teknolojimizi yenilemek ve kapasitemizi artırmak ve markalaşmak üzerine kuruyoruz. Bunun son örneğini de Mersin’deki fabrikamızın kapasitesini yüzde 90 oranında artırmamızı sağlayan, 230 milyon dolarlık bir hacme sahip olan yeni yatırımımızla veriyoruz. Emtia ve navlun fiyatlarındaki devamlı artış maalesef yatırım maliyetimizde de önemli bir artışa neden oldu. Ama bu yatırımla fabrikamızın üretim kapasitesi yıllık 3,5 milyon ton klinkerden 6,5 milyon tona çıkaracağız. Bu yatırım sonunda ise en büyük çimento fabrikasına sahip üreticiler arasında yer alacağız. En büyük hedefimiz olan küresel pazarlardaki bir numaralı “Türk Çimento Markası” olma yolunda emin ve sağlam adımlarla ilerliyoruz.
Bunun dışında dünyanın en büyük çimento pazarlarından biri olan Amerika Birleşik Devletleri’nde de yeni bir terminal açma hedefimiz var. Bu konuda fizibilite ve araştırma çalışmalarımız devam ediyor.
Küresel çimento sektöründe de ciddi değişimler ve güncel farklılıklar söz konusu. Uluslararası düzeyde bir değerlendirme alabilir miyiz?
Tüm dünyada pandemi süreci devam ediyor. Pandemi stabil olmayan şekilde devam ediyor. Ayrıca kendi dinamiklerini oluşturdu. Hastalık yüksek seviyede devam etse de aşılanma sonrası az güvenli ortam oluştu. Bu süreçte ülkelerin yaptıkları ekonomik destekler, parasal genişleme inşaat sektörüne hareketlilik getirdi. Likidite artışıyla beraber küresel olarak çimento tüketim miktarı arttı. 2020 nin 2. yarısından itibaren hissettiğimiz bu durum 2021 yılı ilk döneminde de devam ediyor. Bunun da neticesi olarak çimento arz – talep dengesinde talep yüksekliği – arz yetersizliği yaşanıyor. Bu hareketliliğin global pazarlarda önümüzdeki birkaç yıl devam etmesini bekliyorum.
Ama bununla beraber dünya üzerinde açıklanan destek paketlerinin oluşturduğu enflasyonist ortam her alanda fiyat yükselmelerine sebep oluyor. Emtia fiyatlarında ve gemi taşıma yani navlun maliyetlerinde çok ciddi artışlar var. Yakıt ve enerji fiyatlarındaki artış, diğer kalemlerdeki maliyet artışları sektörde ciddi bir maliyet baskısı oluşturuyor. Global pazarda yüksek bir talep olsa da maliyet baskısı önemli bir sorun bizim için.
Bunun haricinde iklim değişikliğine karşı global ölçekte hazırlanan planlar, yapılan uygulamalar sektörümüz için ajandamızda birinci madde olacak. Avrupa Birliği’nin 2050 karbon nötr hedefi kapsamında sektörümüzü ulusal ve global olarak çok zorlayacak konular var. Emisyon ticaret sistemi, sınırda karbon uygulaması gibi sektöre maliyet de getirecek bir çok çevresel konu önceliğimiz olmak zorunda.
Bu bağlamda Türk çimento sektörünün küresel konumunu
nasıl görüyorsunuz? Küresel piyasalarda Türk şirketlerinin
durumu nasıl?
Türkiye, küresel çimento sektöründe güçlü bir oyuncu. 2020 yılında dünyanın en büyük 2. ihracatçı ülkesi olduk. Dünyanın farklı bölgelerine satış yapan çok büyük şirketlerimiz var. Yeni fabrikaların açılmasının yanında var olanların da teknolojileri ve kapasiteleri yenileniyor. Ancak bu noktada yatırım süreçlerinde zaman zaman sıkıntılar da yaşayabiliyoruz. Hem küresel hem de yerel pazarın durumu, ihracat potansiyeli, finansman altyapısı gibi durumlar yeterince değerlendirilmeden yatırımlar yapılabiliyor. Talebin üzerinde bir üretim kapasitesiyle karşı karşıyayız. Oyuncu sayısının fazlalığı ile iç pazarda iyi bir rekabetçi ortam var, olması gerektiği gibi tüketici lehine olan bir durum. Fakat ihracat pazarlarında zaman zaman yanlış kurulan stratejiler ile ülkemize daha fazla kazandırmak yerine birbirimize zarar verebiliyoruz. Bu da global pazarda ülkemizin gücünü zayıflatıyor. Şirketlerin iyi karlılıkla ihracat yapabilmesi için analizleri daha doğru yapıp, doğru strateji kurmaları gerektiğini düşünüyorum.
Çimento sektörünü etkileyecek diğer önemli bir gelişme
de Avrupa Yeşil Mutabakatı. Sizce sektör olarak bu değişimlere
hazır mıyız?
Demir-çelik ve çimento gibi enerji yoğun endüstriler, çeşitli değer zincirlerine ürün tedarik ettikleri için Avrupa ekonomisi açısından çok önemli bir konumda. Yeşil Mutabakat kapsamında ve Paris iklim değişikliği anlaşması kapsamında 2050’de karbon nötr hedefi var. İlk hedef olarak da 2030 yılına kadar karbon salınımlarını 1990 yılının %55 altına çekme hedefi. Uyguladıkları emisyon ticaret sistemini yenileyecekler ve sınırda karbon düzenlemesi uygulayacaklar. Emisyon ticaret sisteminin uygulanmadığı ya da yetersiz uygulandığı ülkelerden kendi ülkelerine, adil olmayan koşullarda, karbon kaçağı girmesini engelleme hedefleri var. Bizim ülkemizde şu an uygulanan bir emisyon ticaret sistemi yok. Bu nedenle de ülkemizden yapılacak olan ihracatlardan ortaya çıkan kaçak karbon için bu günkü değer ile 40-50 Euro/CO2 ton vergi alacaklar. Gelecekte bu fiyatlama 100 Euro/CO2 tona kadar çıkabilecek. Geçiş dönemi sonrası vergilendirme 2026’dan itibaren başlayacak.
AB ülkelerine yıllık 3 milyon ton civarı bir ihracat hacmimiz var. Toplam ihracatımızın %10-12’si kadar. İlave vergiler ile rekabetçi gücümüzü bu pazar için kaybetme durumumuz söz konusu. Bu uygulamalar yakın gelecekte sadece AB ile sınırlı kalmayacak. Önemli pazarlarımızdan ABD başta olmak üzere diğer ülkeler de bu konuda çalışmalar yapıyor. Dolayısıyla dünyanın bu tip düzenlemelerden kaçışı olmayacak. Bizim de ülke olarak iklim değişikliği ile ilgili çalışmalarımızı hızlandırmamız gerekiyor. Hedeflerimizi, yol haritalarımızı makro olarak ülke boyutunda, sonrasında da sektörler, hatta iştirakler konusunda mikroya giderek belirlememiz lazım. Çimento sektörü olarak bir süredir biz gerek sektör olarak gerekse şirketler olarak çalışmalarımızı başlattık. Paris İklim Değişikliği Anlaşması’na uygun olarak karbon azaltım hedeflerini belirliyoruz, yol haritalarını çıkarıyoruz. Sektörümüzde emisyon azaltım için dünyaca belirlenmiş yöntemler var. Bir tanesi yeni teknoloji ekipmanlar ve operasyonel mükemmeliyet. Ülke olarak sektörde yeni teknolojiye sahip fabrikalarımız var. Bu nedenle diğer ülkelere göre avantajımız var. Bir başka azaltma alanı ise fosil yakıt kullanımı yerine alternatif yakıt kullanımının yapılması. Burada maalesef çok gerideyiz. Çünkü ülkemizde yakıt olarak atığa ulaşmak maalesef çok zor ve ekonomik de değil. Bu konuda düzenlemeler yapılarak ülkemizdeki atıklardan türetilmiş yakıt hazırlanması için tesisler kurulması gerekiyor. Bu konuda teşvik mekanizmasının oluşturulması, atıkların toplanmasına ilişkin mevzuatların güçlendirilerek yayınlanması lazım. Belki geçici süre yurt dışından atıktan türetilmiş yakıt ithalatına sınırlı koşullarla izin verilmeli. Gerek emisyonlarımızı azaltmamız gerekse de ihracat pazarlarında rekabetçi olabilmemiz için bu düzenlemeler şart. Diğer bir emisyon azaltma yöntemi ise katkılı çimento üretiminin arttırılması. Fakat ihale mevzuatlarının yenilenmesi gerekiyor. Kamu ihalelerinde katkılı çimento tercihinin yapılması yine emisyon azaltımını sağlayacak.
Özetle iklim değişikliği ile mücadele her zaman ajandamızda öncelikli madde durumunda olacak. Geresinde kalma şansımız yok. Bu kapsamda yasal düzenlemeler ve teşvik mekanizmaları için devletimize, uygulamalar için de biz özel sektöre çok iş düşüyor. Biz Türk çimento olarak sektörel yol haritalarımızı oluşturmak için kapsamlı çalışmalarımıza başladık. Kısa süre içerisinde önerilerimizi oluşturacağız. Bunları devletimizle ve toplumla paylaşacağız. Sektör olarak çevreci ve yeşil bir sektör olma ana politikalarımızın başında bulunuyor. Ama bu sürecin sektöre yeni maliyetler getireceği ve zorluklar oluşturacağı çok açık.
Buna bağlı olarak Çimento sektörünün gündemindeki önemli bir konu üretimdeki karbon salınımı ve bunu iklim değişikliğine etkileri. Sizin de bu alanda ciddi yatırım ve çalışmalarınız var. Bu gündemle ilgili fikirlerinizi alabilir miyiz?
İklim değişikliğine karşı öncelikli değerlendirilen sektörler arasındayız. Sürdürülebilirliği sağlamak adına sektörde ciddi anlamda çalışmalar yapılıyor. AB tarafından da onaylanan “Mevcut en iyi teknikler” uygulamalarını rehber alarak çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Gerek mevcut tesisimizde gerekse yeni başlayan yatırımımızda dünyanın en verimli teknolojilerini seçtik. Isıl enerji tüketimi en alt seviyelerde olan, elektrik tüketim miktarı az olan tesisler. Bu şekilde sektör ortalamasının altında karbon salınımı ile çalışıyoruz. Tesisimizde bulunan atık ısı geri kazanım tesisimiz ile enerji ihtiyacımızın %22’sini atık gazdan üretiyoruz. Tamamen yeşil enerji ve sıfır karbon emisyonu. Bir diğer konu ise fosil yakıt kullanımı yerine alternatif yakıt kullanımı. Başladığımız yatırımımızı bu konuyu planlayarak kuruyoruz. Alternatif yakıt kullanımımızı önemli derecede arttıracağız. Katkılı tip çimentonun pazarlara daha yüksek oranda sunulması için de çalışmalarımız var. Bunların hem sürdürülebilirlik açısından sektörün geleceği hem de rekabetçi ihracat gücü açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bir süredir sektörde konuşulan diğer konulardan biri de çimento fiyatlarının yüksekliği. Bu konuda çimento üreticileri özellikle inşaat sektöründen ciddi baskılar görüyor. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pandemi döneminde ticari hayat yeniden şekillendi. Bu döneme geldiğimizde ticaret canlandı. Ama bununla beraber açıklanan destek paketlerinin oluşturduğu dünya üzerindeki enflasyonist ortam her alanda fiyat artışlarına sebep oluyor. Emtia fiyatlarında ve gemi taşıma yani navlun maliyetlerinde çok ciddi artışlar var. Navlun maliyetlerinde küresel konteyner indeksi 2.000. USD mertebelerinden 10.000 USD dolar mertebelerine ulaştı. Emtialar tarafındaki artışlar da bizi maliyetler açısından zorluyor. Bizim sektörümüzün maliyetlerinin %60 civarını kömür-petrokok tipi yakıtlar, %20 civarını elektrik oluşturuyor. Yakıt fiyatları son bir yıllık dönemde 50-60 USD/ton mertebesinden 170-180 Usd/ ton mertebesine yükseldi. En önemli maliyetimiz %200 den fazla bir artışla 3 katına çıktı. Elektrik tarafında ise sadece 2021 ilk 7 ayda yaklaşık %55’lik bir fiyat artışı var. Tabi ki diğer maliyet kalemlerinde de bildiğiniz üzere yüksek artışlar söz konusu. Yaklaşık %45 yurt içi üretici fiyat endeksi artışı var, diğer ithal girdilerde de artış söz konusu. Tüm bunların neticesinde de bizim maliyetlerimizde çok ciddi yükseliş oldu. Biz de maalesef bu artışları fiyatlarımıza yansıtmak durumunda kaldık. Ama bakıldığında hala ülkemizdeki çimento fiyatı dünyadaki en ucuz çimento fiyatı mertebesinde.
Bu zorunlu artışlar nedeni ile inşaat sektörü üzerimizde baskı oluşturmaya çalışıyor. Şunu belirtmek isterim ki çimentonun arsa hariç konut maliyetleri içindeki payı %1,7-%3,2 arasındadır. Diğer girdilerdeki fiyat artışları çimentonun fiyat artışına göre çok daha fazla. %1,7-3,2 arasında maliyete etkisi olan çimentondaki zorunlu fiyat artışlarının konut inşaat sektörünü olumsuz etkilediğine dair bir ortam oluşturuluyor. Son dönemde çeşitli kuruluş ve derneklerce yapılan açıklamaların ciddi bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Son bir yılda ortalama konut maliyet endeksi %40 mertebelerinde yükseldi. Fakat konut satış fiyatlarındaki artışın %100 mertebelerine yaklaştığı da bir gerçek. Artan maliyetlerin bizim sektördeki zorunlu fiyat artışlarından kaynaklandığının belirtilmesi, konut inşaat sektörünün bu nedenle durma noktasına geldiğinin belirtilmesi bence haksız ve yanlı bir yorum. Neticede oransal olarak maliyet etkimiz ortada. Bu bizim belirttiğimiz bir oran değil. ODTÜ tarafından hazırlanan raporlarla ortaya çıkmış bir oran. Global ölçekte artan yakıt fiyatlarını maliyetlerimize belirli oranlarda yansıtmamız bir zorunluluk ve kaçınılmaz bir durum. Zaman zaman ihracat nedeniyle de çimento arzının iç pazarda yetersiz kaldığı ve fiyat artışına neden olduğu belirtiliyor. İlk 5 ayda iç pazarda %37 ile 6 milyon tonluk bir büyüme var. Buna karşılık ihracatta ise %3 küçülme var. Göstergeler tarafsız olarak net ortada.
Medcem Çimento 2021 yılını hangi hedefler ve stratejilerle devam ettiriyor? Yıl sonu hedefleriniz ve projeleriniz nasıl şekillenecek?
Medcem Çimento’nun daimi olarak takip ettiği hedef, yatırım planlarının sürekli güncelleyerek küresel piyasalardaki gücünü artırmak, yeni pazarlara girmek ve satış hacmini yükseltmek. 2021 ve sonrasında da bu hedefler doğrultusunda ihracatı artırmak adına çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Hedefimiz, bugüne kadar oluşan Medcem markasını daha da kuvvetlendirmektir.
2021 yılını mevcut pazarlarımızda yerimizi sağlamlaştırarak ve yeni pazarlara girerek kapatacağız. Yeni yatırımımızla kuvvetlenecek üretimimiz ve ihracata verdiğimiz önem ile büyümemizi sürdüreceğiz. Ülkemizin en büyük tesisi ve ihracatçısı olma yolunda ilerlemeyi sürdüreceğiz. 2023 yılında bu hedefimize ulaşacağız.
Sonraki Haber Çimsa yeni ürünü Nona kendini ve havayı temizliyor
CemenTürk Dergisi
CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.
Benzer İçerikler
Yorum Yap