Bu konuya geçmeden önce Endüstri 4.0 kavramının ne olduğunu tariflemek gerektiğini, bunun için de ‘otomasyon’un ne olduğunu tanımlamak gerektiğinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Otomasyonu en basit haliyle, makine-insan işbirliği olarak tanımlayabiliriz. Otomasyonun da tam, yarı ya da daha farklı oranlarda olmak üzere seviyeleri vardır. Seviyesine bağlı olarak da etkileri değişir. Ama üretime ve sanayiye etkisi konusunda genel olarak otomasyonu; verimlilik, kalite, maliyet ve sürdürülebilirliğe direkt etki eden bir uygulama olarak yorumlayabiliriz. Otomasyon kullanarak verimliliği ve kaliteyi artırırken, maliyetleri düşürme şansınız, imkanınız vardır. Bu da üretimin sürdürülebilirliğini sağlar. Üretimin sürdürülebilirliğini engelleyen konuların en başında işgücü gelmektedir. Öte yandan işgücü önemli bir maliyet unsurudur. Üretimi ne kadar az insanla yaparsanız maliyetiniz o kadar düşer. Bu nedenle otomasyonda da, Endüstri 4.0’da da insandan bağımsız üretim hedefi vardır. Çünkü bu minimum maliyetli, esnek, verimli, kaliteli, sürdürülebilir ve insancıl bir üretim anlamına gelir.
Endüstri 4.0, günümüz teknoloji dünyasında en güncel konu durumunda. Bu nedenle Endüstri 4.0 kavramının nasıl ortaya çıktığı konusuna da değinmek isterim. Endüstri 4.0, Çin’e karşı rekabet edebilmek için geliştirildi.
ABD, Avrupa ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerin işçilik konusunda Çin’i yenme şanslarının kalmadığı noktasında ‘Endüstri 4.0 kavramı’ doğdu. Milyarı aşar nüfusuyla Çin’de fiziksel işgücünün maliyeti çok düşük ve bu avantajıyla Çin ile rekabet etme şansı neredeyse imkansız. İşçi ücretleri Çin’de 100 dolar iken Almanya’da 3-4 bin euro civarında. Nasıl rekabet edeceksiniz? Çin’de 1.5 milyar nüfus var, Almanya’da ise nüfus yaşlanıyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde Almanya’da 6.5 milyon kişi emekli olacak. Bu sorun 2008 yılında bütün gelişmiş ülkelerin yüzleştiği bir gerçek oldu. Gelecekte ne yaparız diyerek uzun vadede strateji geliştirdiler. ‘Biz işçiliği yenemiyorsak, işçiliğin olmadığı ama Ar-Ge, teknoloji ve zihinsel çalışmaların olduğu bir üretim sistemi kuralım. Ancak o zaman Çin’i yeneriz’ noktasında birleştiler. Fiziksel değil zihinsel rekabet yaratacak bir sistem ortaya koydular. Rekabet üstünlüğünü akılla sağlamanın artık bir gereklilik olduğunu anladılar. Bu nedenle de ilk olarak Avrupa’dan çıktı bu fikir. Tabii Endüstri 4.0’a bugünden yarına hemen geçilmiyor. Bunun için her türlü hazırlığı yapmak gerek. Almanya ya da gelişmiş ülkeler bile Endüstri 4.0’a tam olarak geçiş tarihinin 2025-2030’ları bulacağını söylüyor. Buna rağmen konuyu çok iyi bilip anlamayanlar, Endüstri 4.0’a geçildi zannediyor. Halbuki şu anda bu devrimin temelleri, kuralları, standartları yeni oluşturuluyor.
Geçmişten günümüze her sanayi devrimi sadece üretim şeklini değil aynı zamanda insanların yaşam şekillerini de etkileyen ve değiştiren bir olgu olmuştur. 2. ve 3. sanayi devrimleri yaşam şeklimizi inanılmaz zorlaştırdı, insanoğlu bugüne kadar sadece çalışmak için dünyaya geldiğini hissetti. Zamanla çalışma şartları iyileştirilse de hayatımızın çok büyük bölümü çalışma üzerine kuruldu. Şimdi 4. Sanayi Devrimi’nde ise bizi çok büyük bir değişim bekliyor;
Gelecekle ilgili çok büyük hayaller, planlar var. İnsanların fiziksel olarak çalışmadığı beyinleri ile çalışacakları bir dünya oluşturulmaya çalışılıyor. Öyle bir yıl gelecek ki insan ömrünün 150 – 200 yıl olacağı, sadece makinelerin üretim yaptığı, uçakların düşmediği, yollarda elektronik sistemler kurulduğu, kazaların olmadığı, ameliyatların bile kansız olduğu yıllar yaşayacak insanoğlu. ‘Üretimi makineler yapsın, insanlar işçilik yapmasın, fiziksel olarak değil zihinsel olarak çalışsın’ fikri amaçlanıyor. Özellikle belirtmeliyim ki, fiziksel insan gücünün neredeyse tamamen ortadan kaldırılması sadece üretimi değil yaşamımızı da etkileyecektir. Fiziksel yapılan meslekler yerine bilgi ve zihinsel yapılacak meslekler, kısaca adını henüz bilmediğimiz yeni iş kolları, meslekler oluşacaktır. Yani Endüstri 4’ün etkisi çok farklı, Endüstri 4.0 çok ciddi bir değişime neden olacak. Rekabetin kuralları değişecek. Düşünmeye yönelten bir toplum yaratılması, ona göre bir eğitim ve yaşam tarzı oluşturulması hedef.
Gelinen bu noktada; “Otomasyon” ile, “Endüstri 4.0” ile önce üretim, sonra da hayatımız değişecek. Otomasyonla, Endüstri 4.0 ile üretilmiş ürünlerin maliyetleri yaklaşık yarı yarıya azalacak. Üretimde esneklik olacak. Talebe ve şartlara göre üretimde çok hızlı değişimler yapılabilecek. Müşteri memnuniyeti artacağı gibi stok maliyeti azalacak. Kaynaklar ve enerji verimli kullanılacak, insan maliyeti olmayacak. Tüm bunlar hem üretimi hem de ürünlerin fiyatlarını düşürecek. Bugün 8 saat çalışanlar, o gün geldiğinde 4 saat çalışacak. Peki bu işçiler ne olacak? 1 kişinin yaptığı işi 3 kişi yapacak, işsizlik sorunu çözülecek. Maliyetlerle birlikte maaşlar da üçte birine inecek. Ancak ürünlerin fiyatının düşmesi nedeniyle alınan maaş azalsa da normal yaşantısını sürecek bir seviyede olacak.
Endüstri 4.0 döneminde, makinenin kendi kendine çalışması hatta ortamdaki diğer makinelerle haberleşerek çözüm sunabilmesi gündemde. Yani makineler de insanlar gibi artık konuşa konuşa anlaşacak. Kendi başına üretimi yapan, ürettiklerini rapor eden, hatta bir sonraki aşamada yaptığı üretime ait sıkıntı varsa onları da analiz ederek çözümler üreten makineler olacak. Üretimi hiç aksatmayacak akıllı makineler hayata geçecek.
Şu anda gelişmiş ülkelerde kısmen bu şekilde üretimler var. Teknolojiyi yoğun kullanan şirketlerin çok az bir kısmında bu tür üretimler oluyor, bahsettiğimiz tarzda tam anlamıyla bir Endüstri 4.0 geliştirip uygulayan ise henüz yok. İnsansız fabrikalar var ama bu, Endüstri 4.0’ı gerçekleştirmek için yeterli değil. Çünkü bu devrim bir entegre süreç gerektiriyor. Bir ürünü insansız yapmak Endüstri 4.0 değildir. Bu bir ‘entegre süreç ve yaşam biçimi’ dir. Müşterinin siparişinden teslim edildiği ana kadar tüm süreci kapsar. İnsandan bağımsız bir şekilde üretimin izlenebilirliğini, kontrol edilebilirliğini ve minimum zamanda yapılmasını sağlayacak bir süreç. Sadece üretmekle kalmıyor yani. Şu anda dünyada biz üretimi insansızlaştırmaya çalışıyoruz, ama sürecin diğer halkalarıyla ilgili henüz istenilen seviyede değiliz. Kısaca daha şu anda dünya emekleme aşamasında.
Endüstri 4.0 konusunda Türkiye’de gelinen noktadan bahsedecek olursak da; Dünyada artık övünç kaynağını teknolojiyi kullanmak değil, teknolojiyi üretmek oluşturuyor. Ülkemiz de artık bunu amaç edinmeli. Büyük global firmalar Endüstri 4.0’ı Türkiye’ye getirir ve uygular, bunda onlar için bir sıkıntı yoktur, ancak bizim açımızdan çok önemli sıkıntı var. Bizim teknolojiyi yurtdışından almak yerine, Endüstri 4.0’ ı üreten ve geliştiren bir ülke olmamız gerekli. O zaman dünya çapında bir oyuncu oluruz. Yurtdışından ithal etmek ve dışa bağımlı olmak çok tehlikeli. Öte yandan kendimiz üretirken yurtdışından almak çok daha pahalı olacak. Anahtar nokta; bizim üretebildiğimiz bir Endüstri 4.0 oluşturmak. Ve Türkiye’de bunu oluşturacak bir altyapı var. Bizler, ENOSAD olarak her türlü desteği vermeye de hazırız. Her türlü sektöre bu konuda eğitim ve hizmet verebiliriz. Çünkü, otomasyon sektörümüz Endüstri 4.0’a hazırlanan firmalara, Kimya ve Petrokimya, Demir-Çelik, Gıda, Çimento, İlaç, Otomotiv, Tekstil, Cam, Seramik, Enerji, Kağıt, Su ve Atık Su Arıtma, Petrol ve Gaz, Makine İmalatçıları gibi pek çok sektöre hizmet verecek ve katkı sağlayacak mühendislik altyapısına ve başka hiç bir sektörde olmayan özelliklere sahiptir. Dünyanın ortasında olan Türkiye, Avrupa’ya göre daha ucuz iken doğuya göre daha kaliteli hizmet veriyor. Tam ortada ideal bir hizmet vericiyiz. Coğrafi konumumuz, verdiğimiz hizmet ve servis kalitesi ile avantajlı konumdayız. Otomasyon sektörü, sanayinin ve endüstrinin alt taşeronu, alt yüklenicisi olarak faaliyet gösteriyor. Firmaların başarılı olması bizi de büyütür, birbirimizi büyütmek için daha çok etkileşim içinde olmamız gerek ve de otomasyon sektörünün diğer tüm sanayi ve imalat sektörleri ile etkileşim içinde olması gerek ve hatta kaçınılmazdır.
Ancak, ülke sanayimiz maalesef otomasyona maliyet odaklı bakıyor. Sanayiciler, otomasyona yönelik mühendislik ücretini vermek istemiyor, buna yatırım yapmak istemiyor. Bugüne kadar bu konuya gerekli önem verilmedi. 10 yıla yakın zamanda yazılım programını hiç değiştirmeden kullanan firmalar var. Bu, firmanın bu süre zarfında üretim sistemini hiç geliştirmediği anlamına gelir. Firmaların teknolojiyi ve üretimi geliştirmeleri, revizyon yapmaları için her şeyden önce otomasyona başvurması gerek. Endüstri 4.0’ın önemi de burada başlıyor. Şu anda Türkiye’deki firmalar Endüstri 2 ila 3 arasında bir yerde, Sanayi devrimlerini yaşamamız için otomasyon firmaları ile maksimum işbirliği yapma dönemine girmeleri artık bir zorunluluktur.
Bunun için de, başta Makine sektörü olmak üzere diğer tüm sektörler, otomasyon firmalarını, alt yükleniciden ziyade artık bir iş ortağı olarak görmeliler. Üretimi geliştirmek için otomasyonu hayatlarına katmalılar. Sanayimizin şu anda yarısından fazlası otomasyonla tanışmış durumda, az ya da çok bir şekilde üretim sisteminde kullanıyor. Bu oranın daha da artması lazım. Dünyada yeni üretim sisteminde esen rüzgarın, konuşulan konuların gerisinde kalmamak için çok da zamanımız yok. Endüstri 3 için Türkiye fırsatı kaçırdı. Ama Endüstri 4 için henüz tüm ülkeler eşit şartlara sahip. Önümüzde bir fırsat dönemi var. Genç nüfusu, dinamik yapısı, mühendislik alt yapısı olan ülkemizin bu dönemi değerlendirmesi lazım. Otomasyon sektörünün önü açık ve firmaların otomasyonla tanışması şart.
Türkiye sanayisindeki tüm sektörler gibi Çimento sektörünün de hedefi, Endüstri 4.0 olmalı, otomasyonu maksimum düzeyde kullanarak kendini Endüstri 4.0’a hazırlamalı. Sektördeki üreticiler mümkünse insandan bağımsız üretim yapabilmeliler. Ya otomasyon firmalarıyla ya da kendi bünyelerinde kuracakları ekiple, otomasyonu yazılım ve teknolojiyle hayata geçirebilirler. Bir anlamda bugünden yarına hazır olmalıyız. Bugün ülkemizde belli kapasiteye sahip yurtdışına makine satan firmalar mevcut, bu noktada firmalar cesur olmalı ve Endüstri 4.0’dan korkmamalılar. Aslında Endüstri 4.0 dünyada oyuncu olmak için çok iyi bir seçenek.
Yeni ve eşsiz bir iş fırsatı var önlerinde. Bunu görmek ve ona göre yatırım yapmak gerek. Öte yandan makine üretiminde otomasyonu sağlayacak kalifiye personelin eğitimi konusunda ülkemizde yeni çalışmalar yapılıyor, bunu da takip etmeliler. Bu konuyu biraz açarsak, Dijital sanayi operatörü adında yeni bir meslek ortaya çıkıyor. Yani kısaca Endüstri 4.0’a uyumlu operatörler geliyor. Bu personelin yetiştirilmesi için bir kanun çıkacak. Hükümetin yönlendirmesiyle bu mesleğin standardı oluşturuluyor. Biz de ENOSAD olarak görüşlerimizi bildirdik. Sanayide artık eskisi gibi bir teknisyene ihtiyacımız yok. Artık nesnelerin internetini bilen, bilişimle ilgili çalışabilen, sanal gerçeklik gözlüklerini kullanabilen operatörlere ihtiyacımız var. Üniversitelerde böyle bir bölüm açılacak, şu anda bunun altyapısı oluşturuluyor. Dünyada da bu tür yapılar çok yeni. Makine üreticileri de bu yüksek donanımlı personele yatırım yapıp bünyesine katacak bilince bir an önce kavuşmalılar. Yüksek teknolojiye ve bilgiye sahip mühendis ve teknisyeni bünyesine alıp çalıştırmak makine firmalarının olmazsa olmazı olmalı, zihinsel çalışan personelle çalışmalı. Yüksek teknoloji kullanan teknisyen ve teknikerleri mutlaka kullanmaları gerekiyor. Ya da benzer firmalardan profesyonel destek almaları lazım. Aksi takdirde bu yarışta yer almaları mümkün değil. Bu dediğimiz yatırımları yapmak tabi ki bir maliyet. Ama bundan kaçış yok. 1990’ların başında teknisyenleri bünyelerine katmayıp direnen firmalar, zamanla buna mecbur kaldılar. Otomasyon kullanımında da benzer durum olacak. Tam otomasyonlu sistemler kurmak hedef olmalı, bunlar için de gerekli insan gücüne yatırım yapılmalı. Evet, bu bir maliyet getirecek ama şimdi bunu karşılamazsanız gelecek yıllarda çok daha yüksek maliyetler ödemekle karşı karşıya kalabilirsiniz. Ne kadar önce başlanırsa o kadar avantaj.
Bu noktada tabii ki devletin desteğine ihtiyaç var. Bu tür yüksek teknolojiyi bilen mühendisleri bünyelerine katan firmalara destek ve teşvik verilmesi konusunda ENOSAD olarak hükümete bir öneri sunduk. Firmalara devletin destek vermesi gerek. Ülke olarak üreten olmamız için devletin üreticiye destek olması şart. İleri teknoloji üretilsin, hem kendimiz kullanalım hem satalım. Bu zihniyetin hem makinecilerde hem de devlette olması şart. Birlikte yürümesi gerekiyor bunun. Aksi takdirde başarılı olunamaz.
Ancak bu noktada olumlu bir gelişmeden bahsetmek istiyorum; bu konuda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız tarafından “Sanayide Dijital Dönüşüm Platformu” adı verilen bir platform kurulmuştur. Bu platformda bizzat Sanayi Bakanımızın başkanlık ettiği TOBB, TİM, TÜSİAD, MÜSİAD, YASED ve TTGV’nin başkanlarının üye olduğu bir icra kurulu ile 6 çalışma grubu oluşturulmuştur. Bizler de ENOSAD olarak “Sanayide Dijital Teknolojiler” ve “İleri Üretim Teknikleri” çalışma gruplarında görev almaktayız ve çalışmalarımız devam etmektedir. 2017 yılı sonuna kadar da Bakanlığımız nezdinde yürütülen bu çalışmalar sonucunda Türkiye’nin Endüstri 4.0 yol haritasının oluşturulması planlanmaktadır.

Paylaş

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Yorum Yap

© 2022 CemenTürk Dergisi - Tüm Hakları Saklıdır.

HAKKIMIZDA

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Exit mobile version