Sinan Bayraktar(PhD)
Ekonomist/Yönetim Danışmanı/Akademisyen

Türk ekonomisine yıllar itibariyle bakıldığında, ortalama olarak dünya büyüme standartlarının üzerinde büyüdüğünü görebilmekteyiz. Nasıl oluyor da; bu kadar yüksek enflasyon ve geçim sıkıntısı varken bu tür büyümeler halkı ve ekonomiyi rahatlatamıyor?

Yazıma bir soru başlığı ile başlamamın nedeni, bana uzun yıllardır sorulan bir soru olduğu için gerçekleşti. Ekonomiyle haşır neşir olduğum 50 yılı aşkın çalışma yaşamım boyunca yaptığım analizlerle bu tür sorulara cevap vermeye çalışıyorum.

Şimdi işin özüne bakmaya çalışalım. 2019 ve 2020’yi düşük büyüme oranlarıyla geçiren Türkiye, 2021’de %11,6 büyüme kaydederek, 2018-2022 yılları arasında ortalama %4,5 oranında büyüdü.

Küresel ölçekte etkili olan COVID-19 salgının ekonomileri etkilediği 2018-2022 döneminde dünyada ülkeler bazında genel büyüme ortalaması %2 seviyelerinde gerçekleştiğinde, Türkiye 2022’de kaydettiği %5,5 oranında büyümeyle 196 ülke arasından 54. sıraya yerleşti. En güncel açıklanan verilere göre Türkiye ekonomisi 2023’ün ikinci çeyreğinde %3,8 oranında büyüdü.

Türkiye ekonomisi 2023 yılının üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5,9 ile beklentilerin üzerinde büyüme kaydederken, çeyreklik büyüme yüzde 0,3 ile beklentinin oldukça altında gerçekleştiğinden, büyümede yılın üçüncü çeyreğinde yavaşlama olsa da iç talebin katkısının öne çıktığı görüldü.

Sektörel olarak bakıldığında yılın üçüncü çeyreğinde inşaat ve sanayinin büyüme performansında öne çıktığı görüldü.

2023 yılı üçüncü çeyreğinde bir önceki yıla göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak; inşaat yüzde 8,1, sanayi yüzde 5,7, hizmetler yüzde 4,3 ve tarım sektörü yüzde 0,3 büyüdü.

Bu verilere bakıldığında sizleri biraz eskilere doğru götürmeye çalışalım. 1984 yılında siyasal sistemin demokratik düzene geçmesi, ekonominin eski denetim ve devlet eli ekonomisinden serbest piyasa ekonomisine geçmesi ile çok farklı değişimler gözlenmeye başladı. O yıllarda başlayan kalkınma ve büyüme hamlesine iki sektör damga vurmaya başladı.

Bunlardan biri ithal ikamesi ile yerleştirilen tekstil sektörü, diğeri ise Toplu Konut adıyla başlatılan ve ekipman ve hammadde olarak burada da etkili ithalat ağırlıklı olan inşaat sektörü oldu.

Olağanüstü büyümelere imza atılarak yüksek istihdam sağlayan bu iki sektörün dinamizmi ülkeye hareket ve benim tabirimle enflasyona bereket getirdi.

Yüksek oranda verilen mevduat faizleri, ihracata yönelik düzenlenen yüksek teşvikler bu işlerle uğraşanları birçok yanlışa götürdüğü, kurların denetiminde hata yapılarak yüksek devalüasyonlarla giderilmeye ve düzeltilmeye çalışılan ekonomik veriler, ülkenin 1994 yılı 5 Nisan kararları ile korkunç bir ekonomik krize yönelttiği görüldü. Bunlar ekonomide var olan yapının düzeltilmesi amacıyla yapılan yanlışlar olarak görüldü ama Türkiye büyümeye devam etti. Nasıl oluyor da bu kadar dağılmaya karşın bu ülkenin büyüme rakamları olumlu seyredebiliyor sorusu sürekli gündemde oluyor.

İşte bu sorunun cevabında arayacağımız iki veriye ulaştığımızda işin gerçek boyutu ortaya çıkmaya başlıyor. Türkiye büyüme rakamlarından son endeks değerlerine baktığımızda, ortaya çıkan bir durum epeydir süregeliyor.

Yine yukarıda verilen verilere bakıldığında %8,1 olarak görülen endeks katkısının önemi ortaya çıkıyor.

Demek ki; bu ülke en çok inşaat sektörü ile büyüyor. İstihdamı ve işsizliği giderebilecek tek sektör olarak, hatta vasıfsız iş gücü ve köyden kente göçü hızlandıran bir olgu olarak karşımızda duran bu sektör yıllar itibariyle hep önde geliyor ve hizmet sektörü ile birlikte kocaman büyümelere imza atıyor. İşte burada sektörü büyüten hammaddelerin de katkısı ortaya çıkıyor. Nedir bunlar dediğimizde yazımızın başlığına atıf yaparak konuyu özetlemeye çalışıyorum.

1984 yılında yapılan yerel yönetimlerdeki idari yapısal değişimi ile Türk belediyecilik yönetimlerinde oluşturulan Büyükşehir ve ilçe belediyecilik sistemleri ile yoğun bir alt ve üst yapı ile bayındırlık hizmetleri artışa geçti. O güne kadar görülmeyen değişimler, yoğun yapılaşma ve çok büyük harcama kalemleri ile beslenen sektörlerin başında inşaat sektörü yer aldı.

Son döneme baktığımızda da, sektörün yüzde 94’ünü temsil eden TÜRKÇİMENTO üyelerinin, 2023 yılı Ocak-Haziran döneminde toplam üretimi, geçen yılın aynı dönemine oranla yüzde 7,7 artarak 36,7 milyon tona yükseldiğini, 2023 yılı 6 aylık döneminde iç satışlar da yüzde 14,4 artışla 28 milyon tona, üretilen çimentonun yaklaşık yüzde 21,8’i ihracata ulaştığını gördüğümüzde çimentonun önemi daha da ortaya çıkıyor.

Konumuz çimento olunca da çimentonun varlığında neler olabileceği ortaya çıkıyor. Tarih boyu yapısal değişimlerde insanların en büyük ihtiyaçları olarak yeme içme ve barınma ihtiyaçlarının başında gelen konut ve iş yeri yapımında en ağırlıklı olan çimento maddesi değil bu yüzyılın, gelecek yüzyılların da yine ağırlıklı sektörü olarak devam edecektir. Başka bir gerçeği de vurgulamadan geçemeyeceğim. Jeo stratejik yapımıza ve ülkemizin coğrafi konumunda çok etkili olan ve olmaya devam eden deprem riskinde koruyucu en büyük etkiyi yaratan çimento ve onun kardeşi olan demir sektörünün tüm yaşamımıza katma değer yaratacağı da malumdur.

Gelecek tüm yüzyıllarda etkisinin azalmadan devam edeceğine inandığım bu sektörlerin güçlü yönetim ve denetim ve hatta liyakatli yönetim modelleri ile hem ülkemizin hem de dünyanın önde gelen gelişmelerine damga vuracağına kesin gözüyle bakmaktayım.

Paylaş

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Yorum Yap

© 2022 CemenTürk Dergisi - Tüm Hakları Saklıdır.

HAKKIMIZDA

CemenTürk, 2008 yılından itibaren iki ayda bir yayınlanan hazır beton ve çimento sektörüne ait bir sektör dergisidir. AjansGN’nin öncü, yenilikçi ve istikrarlı kimliğiyle sektörel yayıncılığa önemli bir ivme kazandıran CemenTürk, sektörün ortak sesi olmaya devam etmektedir.

Exit mobile version